Ana içeriğe atla

Pinhani

2006 senesinde, Mayıs ya da Haziran ayı olsa gerek. Üniversiteden mezun oluyorum, kafam karma karışık. İş hayatı mı, yüksek lisans mı, akademik kariyer mi diye bir bocalama içindeyim. Bir taraftan da belki de İstanbul'dan ayrılabileceğim düşüncesi bilinç altımdan beni rahatsız ediyor.  Bu sırada bir arkadaşım bak bir grup buldum dinlesene diye bana Pinhani diye bir grubun albümünü verdi. Bir iki kere dinledim. Hiçbir şey anlamadım albümden. Ne biçim müzik bu dedim ve kaldırdım. Bir süre sonra gene elim gitti albüme. Ben şunu bir sağlıklı kafayla dinleyeyim dedim.  O an işte uzun süredir aradığım gibi basit bir müzik bulduğumu anladım. Ne melodisi baskındı ne sözleri. Herşey son derece dengeli gelmişti kulağıma. İstanbul'da isimli şarkıyı dinlerken gülmekten yerlere yattım hatta bir seferinde. Eskişehir-Afyon dolaylarında sapsarı bozkırdan geçiyordum ve kulaklarımda Sinan Kaynakçı "yapamıyorsan sende benim gibi, kaçalım yine bozkırlara" diyordu. Bu çocuk hiç bozkır görmedi galiba diye düşündüm. İnsan o sapsarı, uçsuz bucaksız bozkıra nasıl kaçmak isterdi hala da aklım almaz. 2006 yazında bütün arkadaşlarıma Pinhani dinlettim, kimi çok sevdi, kimi nefret etti. Buna da müzik mi diyorsunuz siz diyenler bile oldu. Ama Haftanın Sonu'na yapılan güzelleme, sevgilinin elini beline sarma isteği gibi basit istekler, basit şarkılar, yoğun duygular vardı bence. Sonra Kavak Yelleri dizisi ile beraber grupta patladı. Pinhani'yi bilmeyen kalmadı.

Ben 2 sene boyunca sabırla Pinhani'yi dinledim. Her seferinde şarkılarından türlü türlü zevkler aldım. Sonra 2008 senesinde yeni albümleri çıkınca koşarak gidip aldım bu albümü. İlk dinlediğimde de aklımda kalan şarkı Yansın oldu. Albümde kalp kırıklığı yoğun bir şekilde hissediliyordu. Zaten solist Sinan Kaynakçı'da yanlış hatırlamıyorsam kötü biten bir ilişkinin yazdığını söylemişti pek çok şarkıyı.  Bu albümde dönüp dönüp tekrar dinlediğim şarkı Yansın oldu. Ama öte yandan da Yalnızlık isimli şarkıyı hiç beğenmedim. Sözleri pek çoğumuzun düşünceleriydi belki de ama müzikteki aşırı karamsarlık beni çok rahatsız etti. Bu şarkı hariç bütün albümü de döne döne dinledim diyebilirim.


Bu süre zarfında dizi hep devam ettiği için Pinhani'nin müziklerinden de hiç kopmadım ama bir yerden sonra ne yazık ki bu dizi bence kendileri için zararlı oldu. Herkes üst üste dinledi.  Beni Al ve Bir Anda unutulmayacak şekillerde hafızalara kazındı. Pinhani doğru bir taktik yaptı ve iki albümün arasına bu sefer 4 sene süre koydu.

Bu senede Başka Şeyler albümü ile çıktılar karşımıza. Eylül 2011'de yayınladıkları birkaç parçaları ve hiç dinlemediğimiz yeni parçalardan oluşuyor albüm tabi ki. Ben ancak bir kaç gün önce alabildim albümü, İki gündür dinliyorum. Bu albümde şimdilik en beğendiğim parçalar Eylül'de yayınlanan Yitirmeden, ve Kolektif İstanbul'la beraber kaydettikleri Değirmendeki isimli parçalar. Özellikle Değirmendeki, Zaman Beklemez albümüne de giren Balkan ezgilerini barındıran çok keyifli bir şarkı. Gene bu albümde de dinlemeye dayanamadığım bir şarkı var. Kapı Parası. Neden derseniz bilmiyorum diyeceğim. Isınamadım parçaya. Diğer parçalara ise  zaman veriyorum. Biliyorum ki yeteri kadar dinleyince daha iyi özümseyeceğim. Bundan önceki albümlerde de böyle olmuştu. Şimdi de aynısı olacak.

Bu albümden klip çektikleri Bana Hediye şarkısı ise modern çağın Evliya Çelebi'lerine ithaf edilmiş gibi. Kendileri de yollarda olmayı seven bir gruplar. Sürekli farklı yerlerde konserler veriyorlar.

Pinhani biraz ergenlere hitap eden bir grup gibi duruyor. Ama dinledikçe özellikle Akın Eldes'in etkilerini de hissediyorsunuz. Sözlerin basitliği ama öte yandan tam da sizin belki hayatınızın şu anında belki de daha önceki bir anda yaşadığınız ana gönderme yapması ile ben başarılı bir grup olduklarını düşünüyorum. Umarım yolları daha açık olur, umarım daha iyi albümlerini de dinleriz.


Not:  Bu yazı www.tetuli.com için yazıldı esasında. Sonradan buraya da eklendi. Ama galiba orda yayınlamayı başaramadım. 


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

MSA'da Pişirdim Evime de Getirdim

Merhaba; Toplanın şöyle etrafıma size çok güzel bir deneyim anlatmak istiyorum. Geçen hafta Seyahatperest Özge 'nin davetine uydum. Mutfak Sanatları Akademisi 'nde İtalyan Yemekleri Workshop'ına gideceğim benimle gelmek isteyen var mı dedi? Yemeklere baktım. Menüde el yapımı deniz mahsüllü fettucine, kuşkonmaz çorbası ve Marble cheesecake, amaretto ve bitter çikolatalı vardı. Kuşkonmaz çorbası ile ilgili bir fikrim yoktu, cheesecake ile zaten aram yok ama deniz mahsüllü fettucine beni can evimden vurdu. Zaten önceki hafta internette birkaç tarif okumuştum ama açıkçası hangisini pişireceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bir de bu deniz mahsülleri ucuz değil sonuçta. Benim de yemekle çok iyi bir ilişkim olmasına rağmen çok vardır beceremeyip çöpe atmak zorunda olduğum yemekler. O yüzden de bu deniz mahsüllerine hep mesefali yaklaştım. Neyse. Menüyü görünce buna ben gitmeliyim dedim. Sağ olsun Özge'nin kedileri de öyle düşünmüş. Pazartesi workshopa katılmak için benim gid

Beyazlı Kadın

Bir süredir okuduğum kitapları hiç yazmadığımı fark ettim. Hazır Beyazlı Kadın'ı yeni bitirmişken, kütüphanenin rafları arasında kaybolmamışken hemen yazayım bari dedim. Bu kitabı kitap klübümüzde okumuştuk, sanırım 3 kişi aldık sadece. Benden önce Bellanomisma okudu, diğer arkadaşımız okudu mu bilemiyorum. Ben esasında hayli kararlıydım, yazın sahilde okuyacaktım ama son anda aldığım kitaba Uğur el koyunca, (Zeno'nun Bilinci) elimde iki kitapla kalakaldım. Beyazlı Kadın ya da Karamazov Kardeşler.  Hadi dedim madem Bella çook beğendi, alayım raflardan da okuyayım. Wilkie Collins'in bu kitabı ilk gotik ve polisiye roman olarak geçiyormuş. Kitap yayınlandığında İngiletere'de öylesine büyük bir sükse yapmış ki Charles Dickens bile kıskançlık krizlerine girmiş Edward Drood'un Gizemi'ni yazmaya başlamış ama bitirmeye ömrü vefa etmemiş. Gerçekten de bir gizem olmuş sonu. Beyazlı Kadın İngiltere'de Limmerge Malikanesi'nde yaşayan iki genç kadına r

İçinden Deniz Geçen Şarkılar

Bülent Ortaçgil'e büyük bir aşk besleyen bir insan değilim. Ama yeni albümünün çok başarılı olduğunu okuyunca birkaç yerden ben de aldım. CD'yi alalı neredeyse iki ay oldu. Birkaç dinleme denemem başarısızlıkla sonuçlandı. Yeterlik sonra belki sakin sakin iyi gelir dedim ama kafam o kadar doluymuş ki hiç anlamamışım. Sonra da kaldırıp bir kenara koydum. Geçenlerde iphonedaki müzikleri değiştirirken bunu da eklemek istedim. Nasıl yaptıysam iki kere Bulutsuzluk Özlemi eklemişim ama Bülent Ortaçgil'i eklemeyi becerememişim. En sonunda tekrar update ettim önceki gece şarkıları. Dün de flüt dersine giderken dinledim bütün albümü. Derse saat 5 gibi gittim. Yürüyerek gideyim bari dedim. Hava ılıktı. Akşam üstünün romantizmi vardı, kulaklarımda da muhteşem melodiler. Bütün parçalarda bir deniz özlemi, balıkçılar, adalar, su altı, balıklar....Yani her parçanın içinden deniz geçiyor. Tadımlık olarak dinleyin ve hemen bu CD'yi edinin bence. Biterken karanfilli çay içiyorum. Mis g