Ana içeriğe atla

Beyazlı Kadın

Bir süredir okuduğum kitapları hiç yazmadığımı fark ettim. Hazır Beyazlı Kadın'ı yeni bitirmişken, kütüphanenin rafları arasında kaybolmamışken hemen yazayım bari dedim.

Bu kitabı kitap klübümüzde okumuştuk, sanırım 3 kişi aldık sadece. Benden önce Bellanomisma okudu, diğer arkadaşımız okudu mu bilemiyorum. Ben esasında hayli kararlıydım, yazın sahilde okuyacaktım ama son anda aldığım kitaba Uğur el koyunca, (Zeno'nun Bilinci) elimde iki kitapla kalakaldım. Beyazlı Kadın ya da Karamazov Kardeşler.  Hadi dedim madem Bella çook beğendi, alayım raflardan da okuyayım.


Wilkie Collins'in bu kitabı ilk gotik ve polisiye roman olarak geçiyormuş. Kitap yayınlandığında İngiletere'de öylesine büyük bir sükse yapmış ki Charles Dickens bile kıskançlık krizlerine girmiş Edward Drood'un Gizemi'ni yazmaya başlamış ama bitirmeye ömrü vefa etmemiş. Gerçekten de bir gizem olmuş sonu. Beyazlı Kadın İngiltere'de Limmerge Malikanesi'nde yaşayan iki genç kadına resim dersleri vermek için yola çıkan Mr. Hartright'ın içine düştüğü bir komployu anlatıyor esasında. İşin içinde kötü kocalar, paylaşılamayan mal varlıkları, İngiltere ve İtalya arasında geçen siyasi entrikalar ve tabi ki bunların tam ortasında filizlenen bir aşk var. Ana karakterlerimiz Mr. Hartright, Ms. Fairlie, Ms. Halcombe, Beyazlı Kadın, Sir Percival ve Kont Fosco olarak sıralanabilir. Ms. Fairlie ve Ms. Halcombe aynı anne, farklı babaya sahip üvey kardeşler. Ms. Fairlie baba tarafından zengin ama Ms. Halcombe değil. Buna rağmen birbirlerini çok seviyorlar her an yanyanalar, ve bütün hayatları boyunca da beraber olmak istiyorlar. Ama dikkatiniz bir noktaya çekmek istiyorum. Ms. Halcombe muhteşem vücuduna rağmen (ah bunlar benim değil Mr. Hartright'ın sözleri) çirkince yüzü olan, keskin bir zekaya sahip, dirayetli bir kadın. Ms. Fairlie ise ilahi güzellikte ama sırtını ablasına dayamış, dirayetten, kendi kendine ayakta durmaktan pek haberi olmayan bir kadın. Esasında Ms. Fairlie (adı da Laura)'ya haksızlık yapmak istemem ama gene de ben ce hayli sıkıcı bir karakter. Ara sıra uğradığı haksızlıklara karşı diklenmek istedi ama en başta verdiği çok yanlış bir karar bu diklenmelerin hepsini manasızlaştırdı.

Kitabın gizem kısmını Beyazlı Kadın'ın kattığını söylemeden geçmeyeyim. 

Kitap 1840lı yıllarda İngiltere'de geçtiği için yaşanılan olayların bir kısmını algılayabiliyorum.Ama aynen Jane Austen kitaplarındaki gibi, akıllık kızlar evde kalmış olarak tasvir ediliyor, kadın karakterlerin ilahi güzelliklerinin onların bekaretlerini simgelediği çok fazla gözümüze sokuluyor. Tabi ki yazılan kitabı döneminden ayrı değerlendirmek istemiyorum çünkü ben de bugün yazdıklarımda bugünün toplumundan etkileniyorumdur ama açıkçası Laura karakteri beni o kadar sıktı ki kızı alıp dövüp dövüp adam etmek istedim. Hayır dedim madem ablan bu kadar muhteşem, sen neden olamadın? Az örnek al, az dayan. Ablası ağır bir hastalık geçiriyor örneğin bu da üzüntüden yorgan döşek yatıyor. Evet ben ezik kadın karakterlerden bıkmışım gerçekten de. Bir de Jane Austen kitaplarında da mesela birisi bir laf sokar, ben hiç anlamam bile laf soktuğuna ama meğer çok ağır bir lafmış, günlerce birbirleri ile konuşmazlar falan. Burda da bu tür bir İngiliz alavere dalaveresi var. Çeviride mi kaybediyoruz bilmiyorum ama bu İngilizlerin manasız kibarlıklarını biraz budalaca buluyorum açıkçası. 

Kitapta Kont Fosco karakteri bence diğerlerine kıyaslanırsa hayli iyi tasvir edilmiş. Kendisini bir eylem adamı olarak betimliyor ve bence de öyle. Serinkanlı ve mantıklı bir insan, amacına ulaşmak için ahlakdışı yollara sapmakta hiç bir sakınca görmese de, onun da kalbine yenildiği bir yer oluyor.

Beyazlı Kadın kendisini okutan, heyecanlı bir kitap kabul etmeliyim. Bir yerden sonra gizemin ne olmadığını anlıyorsunuz (okurken insanın aklına türlü olasılıklar geliyor çünkü) Benim tahminlerimin bir kısmı hayli doğru çıktı ama büyük gizemi onlar anlatmadan anlayamadım.

İlgimi çeken iki noktadan da bahsetmek istiyorum. O dönemde evlilik öncesi sözleşmesi yapıyorlar kadının haklarını korumak için ve ayrıca bir çalışanının işine son vermeden önce ya bir aylık ihbar süresi uyguluyorlar ya da o bir ayın parasını veriyorlar. Evet kadınlar itaatkar ve ezik ama ufak ufak hakları da korunmuş.O kadınların torunlarının bugün bizim olduğumuz yerlerden çok ileri olmalarını yadsımamak lazım tabii. Bizler elimize verilen hakları bile geri vermek için mücadele ediyoruz sonuçta. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MSA'da Pişirdim Evime de Getirdim

Merhaba; Toplanın şöyle etrafıma size çok güzel bir deneyim anlatmak istiyorum. Geçen hafta Seyahatperest Özge 'nin davetine uydum. Mutfak Sanatları Akademisi 'nde İtalyan Yemekleri Workshop'ına gideceğim benimle gelmek isteyen var mı dedi? Yemeklere baktım. Menüde el yapımı deniz mahsüllü fettucine, kuşkonmaz çorbası ve Marble cheesecake, amaretto ve bitter çikolatalı vardı. Kuşkonmaz çorbası ile ilgili bir fikrim yoktu, cheesecake ile zaten aram yok ama deniz mahsüllü fettucine beni can evimden vurdu. Zaten önceki hafta internette birkaç tarif okumuştum ama açıkçası hangisini pişireceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bir de bu deniz mahsülleri ucuz değil sonuçta. Benim de yemekle çok iyi bir ilişkim olmasına rağmen çok vardır beceremeyip çöpe atmak zorunda olduğum yemekler. O yüzden de bu deniz mahsüllerine hep mesefali yaklaştım. Neyse. Menüyü görünce buna ben gitmeliyim dedim. Sağ olsun Özge'nin kedileri de öyle düşünmüş. Pazartesi workshopa katılmak için benim gid

İçinden Deniz Geçen Şarkılar

Bülent Ortaçgil'e büyük bir aşk besleyen bir insan değilim. Ama yeni albümünün çok başarılı olduğunu okuyunca birkaç yerden ben de aldım. CD'yi alalı neredeyse iki ay oldu. Birkaç dinleme denemem başarısızlıkla sonuçlandı. Yeterlik sonra belki sakin sakin iyi gelir dedim ama kafam o kadar doluymuş ki hiç anlamamışım. Sonra da kaldırıp bir kenara koydum. Geçenlerde iphonedaki müzikleri değiştirirken bunu da eklemek istedim. Nasıl yaptıysam iki kere Bulutsuzluk Özlemi eklemişim ama Bülent Ortaçgil'i eklemeyi becerememişim. En sonunda tekrar update ettim önceki gece şarkıları. Dün de flüt dersine giderken dinledim bütün albümü. Derse saat 5 gibi gittim. Yürüyerek gideyim bari dedim. Hava ılıktı. Akşam üstünün romantizmi vardı, kulaklarımda da muhteşem melodiler. Bütün parçalarda bir deniz özlemi, balıkçılar, adalar, su altı, balıklar....Yani her parçanın içinden deniz geçiyor. Tadımlık olarak dinleyin ve hemen bu CD'yi edinin bence. Biterken karanfilli çay içiyorum. Mis g