Dün Uğur'un abisinin doğum günüydü, akşam geç saatlere kadar çılgınca parti yaptık:) Parti o kadar çılgındı ki 3 tane pasta vardı düşünün. Herkes birbirinden habersiz pasta almış neredeyse evde kişi başı yarım pasta düşüyordu. Esasında düşündüm de neredeyse değil 6 kişiydik 3 pasta vardı. Pasta yemekten o kadar sarhoş oldum ki gelince yazamadım diyebilirim.Üstelik eve gelince tezimle ilgili de çalışmam gerekiyordu. Neyse bu kadar mazeret yeter. Şimdi öncelikle okuduğum en uzun kitaba gelelim. Kütüphanede çeşitli kitapları karşılaştırdım ve buldum. Adaylarım şunlardı: Paris Düşerken, Zemberekkuşunun Güncesi, Cevdet Bey ve Oğulları, Kayıp Romanlar. Bir de kütüphanemde Tutunamayanlar var ama dürüst oalyım onu bitiremedim ben. Teker teker sayfalarına bakınca gördüm ki en uzunu Zemberekkuşunun Güncesi imiş. İmkansızın Şarkısı'ndan sonra bir zaman Murakami çılgınlığı yaşadım ama ne yazık ki Zemberekkuşu bana beklediğim hiç birşeyi vermedi. Tam 738 sayfalık bir çileye dönüştü kitap benim için. Fantazi öğelerini, gerçekliğini falan pek anlayamadım heralde diye düşünmüştüm ama benimle aynı görüşte olan başka insanları da gördüm.
Gelelim okuduğum en kısa kitaba. İnanmayacaksınız ama o Küçük Prens. Hayır o sayılmaz çocuk kitabı diyorsunuz ama ben Küçük Prens'i taa üniversitede okudum bence sayılır o yüzden. Küçük Prens benim için herkesin söylediği gibi bir başucu kitabı değil, ama bu kadar geç okumuş olmak ayıp. Öte taraftan da iyi ki bu kadar geç okudum, bütün güzelliğini algılayabildim.
Evet bir de bugün Dünya Emekçi Kadınlar Günü'ydü biliyorsunuz. Bugün pek çok yazı yazdım hepsi kafamda kaldı. Çünkü yazdıklarımın bir değeri olmadığını biliyorum. Bakın geçen sene yazdıklarımın üzerinden ne iyileşti ki? Her eşy daha da kötü. Ya da ben bu aralar çok iyi bir psikolojide değilim bilmiyorum. Emekçi Kadınlar Gününüz kutlu olsun demek bile istemedim. Ne önemi var ki?
Yorumlar
Yorum Gönder