Bir süre önce dayım benden bir film istedi, scusa ma ti chiamo amore (Sorry, but i love you -üzgünüm ama seni seviyorum- gibi çevrilebiliyor.) diye. Filmi buldum, dayıma ulaştırdım. Kendimde açıp şöyle bir bakayım dedim. Aaa ne güzel İtalyan filmi bir ara izlerim dedim. Bir kaç hafta önce bir akşam Uğur gene bilgisayar başındayken ben de açtım filmi, geçtim koltuğa. Güya keyifle izleyeceğim filmi. Ama ne mümkün? 15-20 dakika sonra uyuyakaldım. Arada bir gözümü açtığımda da ne olduğunu anlamıyorum. Tamam belli ki bir aşk filmi ama... Bir ara baktım Uğur bilgisayarı bırakmış, geçmiş koltuğa ciddi ciddi filmi izliyor. Sonra bana da dedi ki sen bunu izle mutlaka çok şirin filmdi. Bende de şöyle bir olay oluştu. Filmin başını ve sonunu izlediğim için ortasını izlemek istemedi canım. Ta ki düne kadar. Dün yapacak hiç bir şey bulamadım, Uğur o İtalyan filmini izlesene dedi. Peki madem dedim. Film 30lu yaşlarının sonuna gelmiş bir adamla henüz 17 yaşındaki bir kızın aşkını anlatıyor. Kahramanımız Alex filmin hemen başında evlenmek üzere olduğu sevgilisi tarafından terk ediliyor ve bir buhran dönemine giriyor. Daha sonra bir gün işe giderken motosikleti ile okula giden Niki'ye çarpıyor ve olaylar gelişiyor. Alex Niki'den hayli büyük, Niki de maceracı bir tip. Kızın gençliği ve şımarıklığı, çocukluğu Alex'i yavaş yavaş değiştiriyor, gençleştiriyor. Bu arada sadece Alex'i değil, onun arkadaşlarını da görüyoruz. Arkadaşlarının üçü de evli. Evlilikle ilgili sıkıntıları var tabi ki. Bir yandan da Niki'nin yakın arkadaşlarını görüyoruz. Alex'in arkadaşları eşleri ve kaçamakları ile boğuşurken Niki'ninkiler süsleniyor, konserlere gidiyor, mezun olma telaşı yaşıyorlar. Film bu minvelde ilerleyen güzel bir aşk hikayesi. Roma'yı da bazı can alıcı sahnelerde ir başrol oyuncusu olarak görebiliyorsunuz, İtalyanca bilen bünyelere de ilaç gibi geliyor. (Tabi ki alt yazı ile beraber)
Filmden sonra IMDB'yi karıştırırken gördüm ki bunun bir de devam filmi varmış. Scusa ma ti voglio sposare (Sorry but i want to marry you - üzgünüm ama seninle evlenmek istiyorum-) Bu filmde de anlayacağınız üzere Alex artık Niki ile evlenmek istiyor, Niki yaşı küçük olduğu için çeşitli ataklar yaşıyor. Bu arada aileler tanışıyor, ki itiraf etmeliyim ailelerin tanıştıkları sahneler çok eğlenceliydi. Bu filmde ilkinde daha fazla Alex'in arkadaşları üzerine yoğunlaşıyor. İlk filmde Niki ve arkadaşları arasındaki ilişkiyi gözlemlerken, ikincisinde daha fazla Alex ve orta yaş bunalımına girmiş erkekleri görüyoruz. Hayatların nasıl dağılıp nasıl toplandığı, evliliğin insanlara neler getirip insanlardan neler götürdüğü gibi detaylar öne çıkıyor. Niki büyümüş sanki biraz daha. Alex ise daha da yaşlanmakla beraber hala genç kalmış. Zaten bana öyle geliyor ki, bu yaş farkının fazla olduğu ilişkilerde yaşlı olan kişi kendini ne kadar genç hissederse, genç olan da o kadar yaşlanıyor. Neyse ki bu başka bir yazının konusu oalbilir:))
Sonuç olarak ben hafta sonunu film izleyerek geçirdim. Bu iki filme bayıldım. Çok büyük beklentiler içine girmezseniz keyifli bir seyir olabilir sizler için de sanırım.
Bir de dip not: Utanıyorum ama Casablanca'yı ben daha yeni izledim, çok güzel bir filmmiş ama bunun ötesinde Hompfrey Bogart 1899 doğumluymuş. 1899!!!! Tabii film 1942 yapımı ama 1899 yani:))
Scusa ma ti voglio sposare'de Casablanca'ya ufacık bir atıf da yok değil bu arada.
Yorumlar
Yorum Gönder