Ana içeriğe atla

M.A.C.

Bugün çok yoruldum, çok gezdim çünkü:) Sabah saat 10'da üniversitede sınav vardı. Sınav çıkışı Uğur'u beklerken İstinye Park'a gittim. Hem Uğur'a hem de kendime tişört bakmak için. Bir de pudram bitiyordu, ona da bakacaktım. Uğur geldikten sonra da önceki gün Grupanya'dan aldığım Turkuazoo biletlerini hemen kullanmak istediğimiz için taa Forum'a gittik bir de. Şimdi Turkuazoo kötü değil tabii ama Valencia'daki Avrupa'nın en büyük akvaryumunu görmüştüm, o yüzden de çok etkilenmedik. Ama gene de köpekbalıklarını görelim, değişik balıklar görelim, bir de keşke daha çok apramız olsa da dalsak derseniz güzel bir alternatif bence. Gelelim bugünün esas konusuna. M.A.C

Uğur tarifkte tıkılıp kalınca ben de İstinye Park'ta uzun uzun takıldım. Clinique'nin almost powder pudrasının 02 numarasını kullanıyorum. Klasik Türk kızlarının zevkleri olan turuncu suratın aksine hem daha beyaz, hem de sanırım tabanı daha pembe tonlu ki, cildimi daha sağlıklı gösteriyor. Ama ben her gün makyaj yapmıyorum, bu yüzden de makyaj ürünlerinin kullanım süreleri çok uzuyor. Bu pudrayı mesela geçen sene Ocak ayında falan almıştım. Nereeyse son kullanma tarihi geçecek yani. Gerçi daha önce kullandığım pudraların hiçbirisi bu akdar çok gitmemişti. Aklınızda olsun, Clinique biraz daha uzun süre dayanıyor sanırım. Şimdi aynı pudrayı 15 ay kullanınca insan ister istemez bir değişiklik istiyor. Ben de dedim ki makyaj malzemelerine bayıldığım M.A.C'a bakayım o zaman. MAC ile düğün zamanı tanıştık diyebilirim. Daha önce sadece bir tane siyah göz kalemini kullanıp memnun kalmıştım. Düğünden önce ruj, kalem, kirpik, ve far aldım. Far kullanmayı sevmem bile çok fazla ama farı şaka gibi gerçekten de. İncecik, kremsi inanılmaz güzel bir toz far. Rujların vanilyalı bir tadı var. Bütün bu artılarının ynaında azıcık pahalıymış ne çıkar değil mi? Allığım bitince de gene MAC'a gitmiştim ama mağaza görevlilerine uyuzlanıp Strawberry'den sipariş ettim. Ha ne oldu? Beklediğimden daha şeftali bir allık çıktı ama zaten allıkları şeftali tonlarda tercih edersem daha mantıklı oluyor. Severek kullanıyorum allığı da. Konuya gelemedim bir türlü ama... Bugün de pudra bakmak için gene MAC'a gittim. Şimdi MAC mağazasına girdiğiniz zaman hiçbir zaman sizinle ilgilenecek birisini bulamıyorsunuz. Ama sonuçta mağazanın yapısı da gireyim içerdeki ürünleri kurcalayayım diyebileceğiniz bir yer değil tabi ki. Hadi diyelim ki biraz bakındınız falan, sonra illa ki yardımcı olacak birisine ihtiyaç duyuyorsunuz.  Üç kişi kasada duruyor mesela, bir kişi de bir müşteriye makyaj yapmakla ilgileniyor. Öyle bakınıyorsunuz etrafta. Birisiyle gözgöze geleceksiniz de, yardım isteyeceksiniz falan. Bugün bu aşamalardan geçmeyi başardım. Suratı tupturuncu, ki abartmıyorum, bir satış danışmanı geldi yanıma. Dedim ki böyle böyle pudra istiyorum ben. Pembe tonlarında, turuncuya kaçmayan, sağlıklı görünüm veren. Neyse bu satış danışmanı arkadaş bir süre yüzüme, boynuma baktı. İnce yapılı bir şey mi istiyorsunuz dedi. Evet dedim ben de. Kalıp gibi pudra sevmem. Neyse sonunda bana bir pudra çıkardı. Turuncudan bir ton açık. Dedim ki bu çok turuncu benim için. Ben böyle bir şey istemiyorum. Bileğimin içine sürdü pudrayı. Bakın bu uygun işte dedi. Şimdi şöyle de bir sorun var. Sanırım cildimin de biraz sıkıntısı var. Ben sonuçta yıllardır satış danışmanlarını deneye deneye uygun tonları bulmuşum. Bileğimin içine sürdüğünüz renk yüzümde aynı etkiyi bırakmıyor. Ben pudrayı kutusunda anlıyorum zaten. Bu bana yakışır ya da yakışmaz diye. Neyse. Bileğimin içindeki pudraya baktım. Dedim yok. Daha pembe olsun lütfen. Bu beni hastalıklı gibi gösteriyor. Sizin cildinizin alt tonu pembe, pembeli bir pudra hastalıklı gösterir dedi. Sinir katsayım yükselmeye başladı ama  ses çıkarmadım. Zaten biz de böyle pembe tonlu pudra yok, sizin de böyle bir lüksünüz yok dedi bana. Çantamdan kendi pudramı çıkardım. Renkleri karşılaştırmak için. Tabi ki benim pudram onun yanında çok açık. Clinique'in pudrası sizin için çok açık. O renk size olmaz dedi. Biliyorum açık ama ben seviyorum teşekkür ederim deyip çıktım. O sinirle her yerde anlatılan wonder woman serisine bile bakmadım doğru dürüst. 

Şimdi MAC sürekli lansıman partileri yapıyor, bloggerları çağırıyor falan. Ama bence bir de şu mağazalardaki işlerin nasıl yürüdüğünü denetlemeli. Herşeyden önce ben onlardan bana bir renk önermelerini istemedim. İstediğim rengi zaten söyledim. Belki sevimli hayalet Casper gibi dolanacağım ortalıkta sana ne? 62 lira para verince memnun kalmak isterim aldığım üründen. HAdi diyelim ki pembe tonlu ürününüz yok, bunu kibarca söyleyebilirsin, ne demek böyle bir lüksünüz yok. İkincisi bu müşteriyle ilgilenmeme, onu dinlememe hali nedir Allah aşkına? MAC'tan aldığım ilk ürün siyah göz kalemiydi. Çok bulaştığı için beğenmemiştim. Sonradan öğrendim ki benim aldığım kalem buğulu makyaj yapmak içinmiş. Bunun bir de normali varmış. Akmıyor, bulaşmıyor. Ama Bağdat Caddesi'ndeki arkadaş bana bunu söylememişti bile. Siyah göz kalemi dedim. Çıkardı bunu verdi. Ben ne bileyim sizin skalanızda kaç çeşit kalem var. Tamam müşteri mağazaya ilk girdiğinde sık boğaz etmemek güzel bir yol, ama aradığımızda da el altında olun lütfen, kasada değil.  Bir daha MAC'a girmem demiyorum çünkü ürünlerini çok beğeniyorum ama mümkün olduğunca Strawberry'den alacağım artık.  Keşke benim de blogumu okusalar da bu konuya bir el atsalar. 

Pudra, göz kremi, gece ve gündüz nemlendiricisi arıyorum bu aralar. Önerisi olan?

Nars'ın sitesine baktım, çok güzel pembe tonlu pudraları var. Yarın bakayım bari. 

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

MSA'da Pişirdim Evime de Getirdim

Merhaba; Toplanın şöyle etrafıma size çok güzel bir deneyim anlatmak istiyorum. Geçen hafta Seyahatperest Özge 'nin davetine uydum. Mutfak Sanatları Akademisi 'nde İtalyan Yemekleri Workshop'ına gideceğim benimle gelmek isteyen var mı dedi? Yemeklere baktım. Menüde el yapımı deniz mahsüllü fettucine, kuşkonmaz çorbası ve Marble cheesecake, amaretto ve bitter çikolatalı vardı. Kuşkonmaz çorbası ile ilgili bir fikrim yoktu, cheesecake ile zaten aram yok ama deniz mahsüllü fettucine beni can evimden vurdu. Zaten önceki hafta internette birkaç tarif okumuştum ama açıkçası hangisini pişireceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bir de bu deniz mahsülleri ucuz değil sonuçta. Benim de yemekle çok iyi bir ilişkim olmasına rağmen çok vardır beceremeyip çöpe atmak zorunda olduğum yemekler. O yüzden de bu deniz mahsüllerine hep mesefali yaklaştım. Neyse. Menüyü görünce buna ben gitmeliyim dedim. Sağ olsun Özge'nin kedileri de öyle düşünmüş. Pazartesi workshopa katılmak için benim gid

Beyazlı Kadın

Bir süredir okuduğum kitapları hiç yazmadığımı fark ettim. Hazır Beyazlı Kadın'ı yeni bitirmişken, kütüphanenin rafları arasında kaybolmamışken hemen yazayım bari dedim. Bu kitabı kitap klübümüzde okumuştuk, sanırım 3 kişi aldık sadece. Benden önce Bellanomisma okudu, diğer arkadaşımız okudu mu bilemiyorum. Ben esasında hayli kararlıydım, yazın sahilde okuyacaktım ama son anda aldığım kitaba Uğur el koyunca, (Zeno'nun Bilinci) elimde iki kitapla kalakaldım. Beyazlı Kadın ya da Karamazov Kardeşler.  Hadi dedim madem Bella çook beğendi, alayım raflardan da okuyayım. Wilkie Collins'in bu kitabı ilk gotik ve polisiye roman olarak geçiyormuş. Kitap yayınlandığında İngiletere'de öylesine büyük bir sükse yapmış ki Charles Dickens bile kıskançlık krizlerine girmiş Edward Drood'un Gizemi'ni yazmaya başlamış ama bitirmeye ömrü vefa etmemiş. Gerçekten de bir gizem olmuş sonu. Beyazlı Kadın İngiltere'de Limmerge Malikanesi'nde yaşayan iki genç kadına r

İçinden Deniz Geçen Şarkılar

Bülent Ortaçgil'e büyük bir aşk besleyen bir insan değilim. Ama yeni albümünün çok başarılı olduğunu okuyunca birkaç yerden ben de aldım. CD'yi alalı neredeyse iki ay oldu. Birkaç dinleme denemem başarısızlıkla sonuçlandı. Yeterlik sonra belki sakin sakin iyi gelir dedim ama kafam o kadar doluymuş ki hiç anlamamışım. Sonra da kaldırıp bir kenara koydum. Geçenlerde iphonedaki müzikleri değiştirirken bunu da eklemek istedim. Nasıl yaptıysam iki kere Bulutsuzluk Özlemi eklemişim ama Bülent Ortaçgil'i eklemeyi becerememişim. En sonunda tekrar update ettim önceki gece şarkıları. Dün de flüt dersine giderken dinledim bütün albümü. Derse saat 5 gibi gittim. Yürüyerek gideyim bari dedim. Hava ılıktı. Akşam üstünün romantizmi vardı, kulaklarımda da muhteşem melodiler. Bütün parçalarda bir deniz özlemi, balıkçılar, adalar, su altı, balıklar....Yani her parçanın içinden deniz geçiyor. Tadımlık olarak dinleyin ve hemen bu CD'yi edinin bence. Biterken karanfilli çay içiyorum. Mis g