Haftasonu iki güzel film izledim sizle de paylaşmadan geçmeyeyim dedim.
Birincisi Facebook'ta bir arkadaşımın mutlaka izleyim diye paylaştığı 50/50. Film komedi olarak geçiyor ama konusunda da kanser olduğunu öğrenen bir gencin mücadelesi diyor. O yüzdne filmden nispeten uzak durmuştum ama haftasonu evde otururken ya hadi izleyelim dedik. Film boyunca güldüğünüz, gülümsediğiniz, hüzünlendiğiniz sahneler oldu. IMDB puanı 8 ama bcen film 8 puanlik değildi. 6.5'tan 7 diyeyim ben. Bir taraftan da sürprizsiz bir film, bir kaç sahne sonra olacakları tahmin edebiliyorsunuz. Beni filmin akışından çok görüntüleri etkiledi. Biraz fotografik etkileri yüksekti. Ama gene de ben hoş bir film olduğunu düşünüyorum ve tavsiye ediyorum.
Öteki film ise Çizmeli Kedi. Hazır şimdi sömestır tatili, varsa kuzenler, yeğenler tutup ellerinden götürün bence. Çok güzel bir animasyon izledik. İngilizce olmadığı için huysuzlandım ben esasında önce ama seslendirmesi hayli güzeldi. 3 boyutlu olmasının ise bir numarası yoktu bence iki boyutlu da olabilirdi.
Kitaplara gelelim. Birincisi Nasuh Mahruki'nin Bir Hayalin Peşinde kitabı. Kitapta Mahruki'nin Güney Amerika'nın ve Antartika'nın en yüksek iki dağına tırmanması ve Patagonya turlarını anlatıyor. Nasuh Mahruki benim için doğa ile ilgili ilk bilinçli düşüncemi beynime eken adamdır. Everest'e tırmanışını anlattığı günlüklerini okuduğumda 15 yaşında falandım sanırım. O zaman henüz böyle HES'ler, altın madenleri gibi doğaya tecavüz eden işletmeler yoktu, tek derdimiz nükleer santraldi ama doğa üzerine düşünmemiştim. Sadece doğayı korumaya çalışıyordum. Şimdi yıllar sonra bile çok net olarak aklımda kalan bir tanım vardı: "Doğa ile kavga edemezsiniz, bu mücadeleyi kazanamazsınız. Doğa size izin verirse Everest'e çıkabilirsiniz" diyordu. O zamana kadar hep Hollywood filmlerinde doğayı yenmeye çalışanları izlemiştik belki ama işte cümleler kafamda bir aydınlatma yaratmıştı. Daha sonra Mahruki ile okul gazetesi için röportaj yapmıştım. O zamanlar Hürriyet'te yazıyordu, mail atmıştım ama umutsuzdum. Ama kabul etti röportaj isteğimi. Gazetenin bir örneğini kesinlikle saklamış olmalıyım ama bu kadar çok taşınma işinde bir yerlerde kaybolmuş sanırım. Evde aradım, bulamadım ne yazık ki. 15 yaşında bir ergen olarak ne saçma sorular sordum hatırlamıyorum ki. Bir Hayalin Peşinde'yi okuyunca insanın başardıklarının sadece hayalleri ile sınırlı olduğunu görüyorsunuz. Ben mesela Everest'e çıkamam, öyle bir hayalim yok, ama Patagonya gezisi? Neden olmasın? Kitabı bitirince derin bir hüzün oluşmadı değil ama neyse ki iki kitabım daha var elimde, Asya Yolları ve Yeryüzü Güncesi. Hayallerini izleyen birini tanımak isterseniz bnece hemen edinin bu kitapları.
Bir diğer kitap gene hayallerinin peşinde koşan Patti Smith'in Çoluk Çocuğu. Burda Robert Mapplethorp ile Patti Smith'in sevgili ve arkadaş oldukları dönemleri 68in Amerikası dekoru ile ve çok yalın bir şekilde okuyorsunuz. Tek dertleri sanatçı olabilmek. Kendilerini bulabilmek, tertemiz çocuklar esasında. Kitap boyunca bir yumru oturdu boğazıma. Parasızlığa, hastalıklara rağmen sanatçı olmak için verilen mücadele. Mapplethorp'un muhteşem siyah beyaz ve polaroid fotoğrafları, ayrılan ve birleşen yollar. Robert ve Patti birbirlerine bir söz veriyorlar. Her ikisi de ayakta durabilecek kadar düzelene kadar durumları birbirlerini asla terk etmeyeceklerini söylüyorlar. Ve terk etmiyorlarda. Sevgili olmasalar da terk etmiyorlar. Gerçekten de bir yandan ilham alınan, bir yandan da hüzünlere boğan bir deneyim oldu. 2010 yılının en iyi kitabı olmasına şaşırmadım. Benim için siyah beyazı tekrar keşfetmem için vesile oldu. Bakın burda fotoğraflarım var, devamı da gelecek.
Evet pazartesini yarıladık, cumaya az kaldı. İyi haftalar:)
Kaynaklar:
Yorumlar
Yorum Gönder