Ana içeriğe atla

Yağmurlu bir haftasonu hikayesi

Yaz bir türlü tam olarak gelmiyor, çok çok bunalıyorum böyle havalarda bende. 

Hafta sonu çok enteresan geçti benim için. Cuma akşamı esasında bisiklete binmek istiyorduk, ama yaklaşan yağmur bulutlarını görünce biz en iyisi yürüyüşe çıkalım dedik. Hani en azından taksiyle, otobüsle falan geri dönebiliriz. Ama o nasıl bir yağmurdu başlayan? Nereye saklanacağımızı şaşırdık. Sonuç olarak sıçan gibi ıslanıp evimize geri döndük. Balkona yeni aldığımız sandalyelere kurulup çay içtik, balkonumuz yağmur almıyor, çalıştık. Ben özellikle karmaşık matematiksel şeyler çalışıyordum. Yağmuru yiyince algılarım açıldı heralde. Kısa süren ama verimli bir çalışma oldu benim için. 
Burada bir parantez açayım da masa takımını anlatayım: Geçen hafta sonu Bauhaus'u gezmiştik balkona sandalye ve masa almak için ama biraz pahalı gelmişlerdi. Hem de bizim balkona en fazla 70 cm genişliğinde bir masa uyacakken genelde hepsi 90 cm'di. Son bir umutla Ikea'ya gittik ve 70 cm genişliğinde masa ile istediğimiz takım oradaydı. Üstelik fiyatı da makuldü. Ikea kataloğundan kestiğim fotoğrafı aşağıya ekledim. Biz şemsiye almadık ama:)
Bir süredir yoga yapamıyorum diye dertleniyordum. Esasında hep sabah erken yoga yapılması gerektiğini düşünüyoruz, ama birkaç kere bile yapınca insan vücudunu dinleyebiliyor. Ben sabah erken saatlerde hep bir yerlerimi sakatlıyorum, eklemlerim ısınmadığı için ve ben de yeteri kadar ısınma hareketi yapmaya tahammül edemediğim için sanırım. Bu yüzden de gece yapabileceğim seriler arıyordum. Cuma günü bir tane aya selam serisi ile başladım, sonra da her zaman yaptığım seriyi tamamladım. Sırtım, boynum ve bacaklarım çok ağrıyor esasında. Hep düzenli yapmak istiyorum bunu ama insan tembel olmaya meyilli galiba. 

Cumartesi günü de sakin bir seyir izledi. Uğur öğlene doğru bir arkadaşı ile dışarı çıktı. Ben de fırsat bu fırsat deyip gene yoga yaptım. Sonra baktım Uğur hala gelmiyor, bu sefer flüt çaldım. Akşam da Uğur gelince bisiklete bindik. 21 km.lik bir parkur izlemişiz, yaklaşık 2 saat sürmüş ve de. İyi bir performans gibi geldi bana. Ne de olsa havalar yüzünden haftalardır binmiyorduk bile.  Böylece cumartesi günü benim için rüya gibi bir güne dönüşmüş oldu: yoga-flüt-bisiklet:P Yeterlikten beri böyle boş günleri hala yadırgıyorum esasında. 

21 kmlik parkur bize bir şeyi tekrar kanıtladı: Bisiklet selelerini acilen değiştirmemiz gerekiyor. Pazar günü mesela gene bisiklete binmek istedik ama seleye oturamadığımız için başaramadık. Nasıl rahatsız birşeyse bu. Acilen yenisi alınmalı. 

Giyim tarzıma paralel olarak çoğu zaman düz tabanlı ayakkabılar giyiyorum. Babet giymeyi bıraktım ama Converse'den de vazgeçemiyorum. Havalar daha soğukken Tımberland'den aldığım trekking ayakkabılarını giyiyorum. Baya kabalar ama o kadar rahatlar ki insan pek takılmıyor bile çirkinliğine. Ama hava ısınınca dayanamıyorum işte onları giymeye. Aşırı sıcak tutuyorlar. Yazlıklarında alsam da bu sefer eteğin falan altında güzel durmuyor. Sonuçta yaz ayları kış aylarına göre daha dertli oluyor benim için. Bir kaç gündür havada serin ve yağmurlu diye hep Converse giydim. Bu da belimin ağrısnın hiç dinmemesine neden oldu. Cuma günü artık yeter be dedim. Cevahir'de ceyo var, ona gittim. Ceyo'nun tasarımları biraz teyze işi olabiliyor. Arada birkaç model var sadece ama tabanları o kadar rahat ki hiç ayağımdan çıkarmak istemiyorum. Neyse Ceyo'da istediğim gibi birşey bulamadım sonuçta. Ceyo'nun karşısında Elle vardı. Bir de şuraya bakayım dedim ve 67 liralık fiyatının da katkısı ile kendimi şu sandaletlerle çıkarken buldum mağazadan.

 
Üstelik bu çirkin renkte:P Ama inanılmaz rahattılar. Esasında bunların orijinali Birkenstock ve herkesin ayağında da var zaten, belli ki çok rahatlar ama 180 lira şu aralar bir terliğe vermek istemeyeceğim bir rakam.

Hazır Cevahir'e gitmişken bir de Lush'a girdim. Herkese çok güzel gelen o koklar benim için ne yazık ki bir baş ağrısı kaynağılar. Bu yüzden de hiç Lush'ta 3 dakikadan fazla kaldığımı hatırlamıyorum. Ama bu sefer hedefe odaklanıp gittim. Peeling için Herbalism aldım. İnternetteki eleştirileri olumludu. Cildim çok zor iyileşiyor ne yazık ki. Bu yüzden de her sivilce iz bırakmış gibi oluyor. Düşünsenize taa Nisan'da bisikletten düşmüştüm, dizlerimde izi var hala. Bakalım Herbalism lekelerime iyi gelecek mi? Daha önce Clinique'in bir ürününü kullanmıştım. Üstelik 2 paket kullandım. Olan oraya harcadığım 250 liraya oldu. Hiçbir faydasını da görmedim. Neyse ki Herbalism 21 lira falan. İlk etkisini beğendim, cildi kadife gibi yapıyor. Bakalım lekeye nasıl davranacak?

Bu ara The Good Wife'a taktık. Eğer siz de kafanızı çok yarmayacak bir dizi arıyorsanız, ama bir yandan da heyecan hep olsun diyorsanız, geçmişte avukatlık ve polis dizilerine ilgi duyduysanız The Good Wife'ı da beğenebilirsiniz diye düşünüyorm Halihazırda 2 sezon var hem de. Topluca izlenecek 40 küsür bölüm demek:D

Sonunda bu haftasonu Bon Jovi. Allahım nolur iptal olmasın. Dinimiz, amin:P

Haydi bakalım günün şarkısı da şu olsun:D




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MSA'da Pişirdim Evime de Getirdim

Merhaba; Toplanın şöyle etrafıma size çok güzel bir deneyim anlatmak istiyorum. Geçen hafta Seyahatperest Özge 'nin davetine uydum. Mutfak Sanatları Akademisi 'nde İtalyan Yemekleri Workshop'ına gideceğim benimle gelmek isteyen var mı dedi? Yemeklere baktım. Menüde el yapımı deniz mahsüllü fettucine, kuşkonmaz çorbası ve Marble cheesecake, amaretto ve bitter çikolatalı vardı. Kuşkonmaz çorbası ile ilgili bir fikrim yoktu, cheesecake ile zaten aram yok ama deniz mahsüllü fettucine beni can evimden vurdu. Zaten önceki hafta internette birkaç tarif okumuştum ama açıkçası hangisini pişireceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bir de bu deniz mahsülleri ucuz değil sonuçta. Benim de yemekle çok iyi bir ilişkim olmasına rağmen çok vardır beceremeyip çöpe atmak zorunda olduğum yemekler. O yüzden de bu deniz mahsüllerine hep mesefali yaklaştım. Neyse. Menüyü görünce buna ben gitmeliyim dedim. Sağ olsun Özge'nin kedileri de öyle düşünmüş. Pazartesi workshopa katılmak için benim gid

Beyazlı Kadın

Bir süredir okuduğum kitapları hiç yazmadığımı fark ettim. Hazır Beyazlı Kadın'ı yeni bitirmişken, kütüphanenin rafları arasında kaybolmamışken hemen yazayım bari dedim. Bu kitabı kitap klübümüzde okumuştuk, sanırım 3 kişi aldık sadece. Benden önce Bellanomisma okudu, diğer arkadaşımız okudu mu bilemiyorum. Ben esasında hayli kararlıydım, yazın sahilde okuyacaktım ama son anda aldığım kitaba Uğur el koyunca, (Zeno'nun Bilinci) elimde iki kitapla kalakaldım. Beyazlı Kadın ya da Karamazov Kardeşler.  Hadi dedim madem Bella çook beğendi, alayım raflardan da okuyayım. Wilkie Collins'in bu kitabı ilk gotik ve polisiye roman olarak geçiyormuş. Kitap yayınlandığında İngiletere'de öylesine büyük bir sükse yapmış ki Charles Dickens bile kıskançlık krizlerine girmiş Edward Drood'un Gizemi'ni yazmaya başlamış ama bitirmeye ömrü vefa etmemiş. Gerçekten de bir gizem olmuş sonu. Beyazlı Kadın İngiltere'de Limmerge Malikanesi'nde yaşayan iki genç kadına r

İçinden Deniz Geçen Şarkılar

Bülent Ortaçgil'e büyük bir aşk besleyen bir insan değilim. Ama yeni albümünün çok başarılı olduğunu okuyunca birkaç yerden ben de aldım. CD'yi alalı neredeyse iki ay oldu. Birkaç dinleme denemem başarısızlıkla sonuçlandı. Yeterlik sonra belki sakin sakin iyi gelir dedim ama kafam o kadar doluymuş ki hiç anlamamışım. Sonra da kaldırıp bir kenara koydum. Geçenlerde iphonedaki müzikleri değiştirirken bunu da eklemek istedim. Nasıl yaptıysam iki kere Bulutsuzluk Özlemi eklemişim ama Bülent Ortaçgil'i eklemeyi becerememişim. En sonunda tekrar update ettim önceki gece şarkıları. Dün de flüt dersine giderken dinledim bütün albümü. Derse saat 5 gibi gittim. Yürüyerek gideyim bari dedim. Hava ılıktı. Akşam üstünün romantizmi vardı, kulaklarımda da muhteşem melodiler. Bütün parçalarda bir deniz özlemi, balıkçılar, adalar, su altı, balıklar....Yani her parçanın içinden deniz geçiyor. Tadımlık olarak dinleyin ve hemen bu CD'yi edinin bence. Biterken karanfilli çay içiyorum. Mis g