Ana içeriğe atla

Türk Diziciliği Üzerine

Merhaba;

Genelde pazar günleri bu saatte flüt çalışmasında oluyorum. Saat 10.35. Sabah erkenden kalkıp oraya gitmek çok zor geliyorsa da gittiğim zaman o kadar mutlu oluyorum ki, her seferinde kendimi gidince hissedeceklerini düşün diye motive ediyorum. Ama bugün Uğur'un çok ateşi çıktı. Hiç birşey yiyip içmiyor, sadece uyuyor. Ben de oturdum, hasta kocama bakıyorum. Ben mesela hasta olursam genelde ateşim çıkmaz. Ateşimin çıkması için çok hasta olduğum anlamına gelir gerçekten de. Uğur ise hızla ateşi çıkan insanlardan. Boğazı şişmez, burnu çok akmaz falan ama ateşi yükseliyor. Bu da halsizliğe sebep oluyor tabii ister istemez. Neyse akşama kadar toparlar umarım. Yarın iş var ne de olsa. 

Bir süredir yazmak istediğim bir yazı vardı. Muhteşem Yüzyıl dizisi de buna vesile oldu. Türk dizileri çok izlemekten de keyif aldığım yapımlar olmuyor. Eski nostaljik dizlerimiz vardı bilirsiniz, Bizimkiler, Süper Baba, Perihan Abla gibi. Bir müddet sonra dizi defteri kapandı. Sonra tekrar başladığında da ben artık dizileri izlemiyordum. Birkaç sezondur takip ettiğim tek dizi Kavak Yelleri. Hatta şu anda bile tekrarını izliyorum. Senaryo çığrından çıkmış olsa da, önceki sezon Sarp Apak'ın diziye katılması ile temposu yükseldi, ben de izlerken keyif almaya başladım. Bazı karakterleri çok abartılı buluyorum, mesela geçen sezon olan Leyla karakteri ve bu sezonki Özge. Efe'yi de zaten pek sevmezdim ama genel olarak kendi halinde, sakin sakin ilerleyen, insanı ne çok geren, ne de çok üzen bir dizi. Ben beğeniyorum. 

Bu sezona ise baya hızlı başladım. Öyle bir geçer zaman ki, Türkan ve Küçük Sırlar ilgi alanımdaydı. Küçük Sırlar kötü bir diziydi, Star TV'ye geçince iyice ilgimi kaybettim, ne zamandır izlediğim yok. Öyle bir geçer zaman ki belli ki çok kaliteli bir yapım. Çok emek harcanıyor, çok da reyting yapıyor. Ben de izlemeye devam ediyorum, ama o kadar hüzünlü, o kadar hüzünlü ki, dayanamıyorum. Mete'yi oynayan Aras Bulut İyinemli'yi çok beğeniyorum, çok yetenekli ama karakteri o kadar agresif ki bazen bu kadar da olmaz diye düşünüyorum. Özellikle son hafta ki baltalı sahne. Türkan'a gelince. Önce heyecanla izledim. Ancak benim perşembe günleri akşam dersim var, dersten sonra da genelde gezmeye gidiyorum, diziyi kaçırıyorum. Fragmanlardan takip edebildiğim kadarıyla ilk başlarda olan idealist Türkan karakterinden biraz uzaklaşmış, daha çok bir aşk hikayesine dönüşmüş durumda. Tabi ki Türkan Saylan'ın da gerçek bir insan olduğunu, iki kere evlendiği gerçeğini gözardı etmiyorum. Ama sanki Türkan Saylan'ı daha çok yaptıkları ile gösterseler daha iyi olurdu sanki. Şimdi bunu kenara koyup gelmek istediğim konuya başlayayım diyorum.

Bu sezon başladığında iki dizi çok ilgi çekmişti. Birisi Fatmagül'ün suçu ne, diğeri de Türkan. Fatmagül'ün suçu ne özellikle geçen sezon ki Aşk-ı Memnu olayından sonra daha da bir ilgi odağıydı. Aşk-ı Memnu'da hatırlarsanız büyük bir infial yaratmıştı. Oysaki dizinin günümüzde geçmekten başka, kitaptan pek bir farkı yoktu bence. Herkes Türk toplumunda böyle birşeyin asla olamayacağını söyleyip durdu. Ama sonuç olarak nispeten muhafazakar bir adam olarak bildiğimiz Halit Ziya Uşaklıgil yazmıştı, ama nedense asla kabullenemedik. Türkiye'de asla böyle birşey olamazdı.Bunun üzerine gelen Fatmagül'ün suçu ne, acayip bir infial yarattı. Sanki böyle birşey asla yaşanamazdı. Tecavüz, taciz, sarkıntılık sıkça yaşadığımız birşey olsa da, öyle olduğunu kabullenmek istemedik. Fatmagül'ün tecavüz sahnesini çok abartılı bulduk, oysa ki her yılbaşında Taksim meydanında bir kısmını görebildiğimiz bir sahne bu. Sadece gözlerimiz kapatıyoruz. Eğer ki kadın sokaktaysa, taciz edilmeli, eğer ki kadın sizden daha aşağı bir tabakadaysa, ki Fatmagül olayında çocuklar inanılmaz zenginler, Fatmagül ise bir çoban, ona tecavüz etmek sizin hakkınız. Eğer ki kadın sizden daha üst seviyedeyse bu sefer intikam almak için bile ona saldırabilirsiniz. Fatmagül'ün televizyonda yayınlanması, daha yayına başlamadan sorun oldu. Akşamları çoluk çocuk TV izleyen aileler bundan inanılmaz rahatsız oldular. Çocuklarının gelişimi için hiçbir şey  yapmayan ebeveynler nedense televizyondaki yayınlar söz konusu olunca çok hassaslaşabiliyorlar. Çocuğun boş zamanlarını faydalı bir şeylerle doldurmayı beceremeyen anne babaların bir numaralı problemi televizyonun çocuklarının gelişimini kötü etkilediği oluyor. Bu anlamda Fatmagül'ün suçu ne  günah keçisi ilan ediliyor. Yayından kaldırılsın, izlenmesin bilmem ne deniyor. 

İkinci örnek Türkan'dı. Türkan dizisi de yayına başlamadan önce bir takım insanlar Türkan Saylan'ın hayatının anlatılacağı bir diziden rahatsız oldular.İstediler ki hiç yayınlanmasın, hiç bilinmesin. Hadi diyelim ki kadın gerçekten de bölücüydü şuydu buydu. Peki hiç mi lebralılara, çeşitli cilt hastalıklarına nasıl derman olduğunu bilmiyorsunuz, bilmiyorsunuz onu anladık ama öğrenmekle ilgili de bir derdiniz yok. Türkan Saylan tıp literatürüne çok değerli bilgiler kazandırmış bir hekimdir. Daha sonra da özellikle kız çocuklarının okuması için çabalamış, değerli bir insandır. Ama yasakçı zihniyet orada da ortaya çıktı. Bu dizi yayınlanmasın dedi. 

Son örnekte Muhteşem yüzyıl. Hürrem Sultan'ın tüm Osmanlı'ya mal olmuş entrikaları, dolapları herkesce bilinir. Sıkıntı nerede başlıyor. Sıkıntı Kanuni'nin içki içmesi ve haremden çıkmaması ile başlıyor. Allah aşkına sadece Kanuni değil, tüm padişahları, vezirleri, dönemin zenginlerini düşünün. Hepsinin haremleri, cariyeleri, karıları var. Cinsellik adamların derdi olmasa böyle bir çabaya girerler mi? Bir tane resmi eşleri olur, ömürlerini onunla geçirirler. Ama öyle olmamış. Tahta yeni bir padişah geçince eski padişahın haremi Sarayburnu'ndan denize atılmış, tehlikeli görülen cariyeler saraydan uzaklaştırılmış, kardeş kardeşi boğmuş. Kanuni iki kere Viyana kapılarına dayanmış. Peki sonra ne olmuş. Osmanlı Devleti duraklamaya girmiş. (Burası sadece bir argüman) Bence bu seferler devletin bütçesinde açıklara neden olmuş, para azalınca da duraklama dönemine girmek kaçınılmaz olmuş. Bütün bunların yanında elbet başarıları da vardır, zaten tarih kitaplarında boy boy anlatılıyor. Şimdi bir dizi çekilince hemen yayınlanmasın, tarihimizi karalıyor, gerçekleri çarpıtıyor diyorlar. Gerçekleri nerden biliyorsunuz ki? Orada mıydınız? Hayır. Meral Okay'ın da dediği gibi bu sadece bir dizi, belgesel değil. 

Yasakçı zihniyetlerle bir yere gelemediğimiz kesin. Konu özgürlükler olunca hepimizin ağzından pabuç kadar dil var, ama konu başkalarının özgürlükleri olunca nedense sesimiz pek kısık çıkıyor.  Eğer toparlayabilirsem bir yazı da Bilgi Üniversitesi'ndeki olaylar için yazmak istiyorum.

Bu arada saatin kaç olduğuna inanamayacaksınız ama tam 20.59. Bütün gün Uğurla, misafirlerle falan ilgilendim. Yazıyı da bitiremeyince darlandım. Biraz kısa kestim sonunu sanki. Yorumlarınız var mı?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MSA'da Pişirdim Evime de Getirdim

Merhaba; Toplanın şöyle etrafıma size çok güzel bir deneyim anlatmak istiyorum. Geçen hafta Seyahatperest Özge 'nin davetine uydum. Mutfak Sanatları Akademisi 'nde İtalyan Yemekleri Workshop'ına gideceğim benimle gelmek isteyen var mı dedi? Yemeklere baktım. Menüde el yapımı deniz mahsüllü fettucine, kuşkonmaz çorbası ve Marble cheesecake, amaretto ve bitter çikolatalı vardı. Kuşkonmaz çorbası ile ilgili bir fikrim yoktu, cheesecake ile zaten aram yok ama deniz mahsüllü fettucine beni can evimden vurdu. Zaten önceki hafta internette birkaç tarif okumuştum ama açıkçası hangisini pişireceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bir de bu deniz mahsülleri ucuz değil sonuçta. Benim de yemekle çok iyi bir ilişkim olmasına rağmen çok vardır beceremeyip çöpe atmak zorunda olduğum yemekler. O yüzden de bu deniz mahsüllerine hep mesefali yaklaştım. Neyse. Menüyü görünce buna ben gitmeliyim dedim. Sağ olsun Özge'nin kedileri de öyle düşünmüş. Pazartesi workshopa katılmak için benim gid

Beyazlı Kadın

Bir süredir okuduğum kitapları hiç yazmadığımı fark ettim. Hazır Beyazlı Kadın'ı yeni bitirmişken, kütüphanenin rafları arasında kaybolmamışken hemen yazayım bari dedim. Bu kitabı kitap klübümüzde okumuştuk, sanırım 3 kişi aldık sadece. Benden önce Bellanomisma okudu, diğer arkadaşımız okudu mu bilemiyorum. Ben esasında hayli kararlıydım, yazın sahilde okuyacaktım ama son anda aldığım kitaba Uğur el koyunca, (Zeno'nun Bilinci) elimde iki kitapla kalakaldım. Beyazlı Kadın ya da Karamazov Kardeşler.  Hadi dedim madem Bella çook beğendi, alayım raflardan da okuyayım. Wilkie Collins'in bu kitabı ilk gotik ve polisiye roman olarak geçiyormuş. Kitap yayınlandığında İngiletere'de öylesine büyük bir sükse yapmış ki Charles Dickens bile kıskançlık krizlerine girmiş Edward Drood'un Gizemi'ni yazmaya başlamış ama bitirmeye ömrü vefa etmemiş. Gerçekten de bir gizem olmuş sonu. Beyazlı Kadın İngiltere'de Limmerge Malikanesi'nde yaşayan iki genç kadına r

İçinden Deniz Geçen Şarkılar

Bülent Ortaçgil'e büyük bir aşk besleyen bir insan değilim. Ama yeni albümünün çok başarılı olduğunu okuyunca birkaç yerden ben de aldım. CD'yi alalı neredeyse iki ay oldu. Birkaç dinleme denemem başarısızlıkla sonuçlandı. Yeterlik sonra belki sakin sakin iyi gelir dedim ama kafam o kadar doluymuş ki hiç anlamamışım. Sonra da kaldırıp bir kenara koydum. Geçenlerde iphonedaki müzikleri değiştirirken bunu da eklemek istedim. Nasıl yaptıysam iki kere Bulutsuzluk Özlemi eklemişim ama Bülent Ortaçgil'i eklemeyi becerememişim. En sonunda tekrar update ettim önceki gece şarkıları. Dün de flüt dersine giderken dinledim bütün albümü. Derse saat 5 gibi gittim. Yürüyerek gideyim bari dedim. Hava ılıktı. Akşam üstünün romantizmi vardı, kulaklarımda da muhteşem melodiler. Bütün parçalarda bir deniz özlemi, balıkçılar, adalar, su altı, balıklar....Yani her parçanın içinden deniz geçiyor. Tadımlık olarak dinleyin ve hemen bu CD'yi edinin bence. Biterken karanfilli çay içiyorum. Mis g