Ana içeriğe atla

Özet Geçeyim

Merhaba;

Buraları çook ihmal ettim değil mi? Hele öteki blog toptan gitti gibi. İşlerim çok yoğun ne yapayım? Akademisyenlik çok şizofrenik bir durum bence. Şu aralar tezimle ilgili çalışıyorum ve benim konum öylesine dallanıp budaklandı ki, bir taraftan matematik kitapları, b,r taraftan kaos okumaları, bir yandan da elektrikle ilgili bilgiler falan. Kafam tam çorba analyacağınız. Ama bu kaos işini sevdim, kaotik ruh halime çok uygun.

Şimdi burası bir devlet dairesi olduğu için klimamız yok, bırakın klimayı durum öyle acayip ki geçen seneye kadar kendi kişisel bilgisayarımı kullanıyordum. Bana bir bilgisayar vermişlerdi 1.94 gb hafızası vardı, Windows XP 2 gb boş olan istiyordu kurulmak için. Neyse sonuç olarak klimadan çıkıp gelmeye çalıştığım nokta şudur ki ofisim çok sıcak, kapı cam açık rüzgar bile yok. Bu yaz nasıl geçecek hiç bilemiyorum:( Geçen yaz arkadaşımın odasındaydık. O klima taktırmıştı. E diyeceksiniz, ver parasını taktır klima. O da olmuyor işte çünkü odam hayli büyük (50 m2 civarı. Burası bir laboratuar) Burayı soğutacak klimanın BTU değeri çok yüksek o da çok pahalı demek. O zaman  da eeehhhh oluyor bünyem. Neyse. Sonuç olarak şu anda çok sıcaklandığımı anladınız sanırım. 

Ben esasında çok kamp insanı değilimdir. Gel bir hafta çadır kampına gidelim derseniz gelmem net söyleyeyim. Ama bu aralar şöyle yıldızların altında uyumak, sabahleyin çiy düşmüş doğayla uyanmak istiyorum. Bu mevsimde çiy düşer mi? Uğur kısa bir Kaz Dağları turu mu yapsak dedi. Ben de bunu bir kampa çevirmek istiyorum ama kamp yeri çok önemli. Bilgisi olan var mı? Ben böyle çoluk çocuklu insanların gittiği, herkesin çığlık attığı falan bir yer istemiyorum. Daha sakin olsun, çocuk olmasına karşı değilim de bağıran çocuğa karşıyım ahaha. Mesela yoga falan yapılan bir yerler? Doğa yürüyüşleri, buz gibi nehirlere ayaklarımızı sokmak. Mümkünse Assos'tan denize atlayıp sonra da sakızlı dondurma yemek? 



Dün Tim Burton'ın yeni filmi Dark Shadows'a gittik. Bence son iki filmde (Alice ve bu film) Tim Burton elindekilerden yiyor. Alice'ten masal olarak hiç haz etmememin yanında filmini de beğenmemiştim ama hadi diyelim ki o ön yargı olsun. Bu filmde bence en fazla eh işte diyebileceğiniz, evde de izleseniz hiçbir şey yitirmeyeceğiniz bir film. Vampir modasına Tim Burton'da uymuş. Al Johnny Depp'i, vampir yap, biraz da gotik bir ortamda geçir filmi. Kesin tutacak bir formül mü olur dersin? Bilemiyorum. kötü değildi, komik yerleri falan da vardı ama öyle çok şey açıkta kaldı ki. Üşenmezsem yazarım. Yalnız bir McDonald's olayı vardı ki ona koptum gerçekten de.

Gotik deyince aklıma Ekim'de yapmamız muhtemel olan Almanya gezisi geldi. Uğur Kurban Bayramı'na izin alabilirim dediği günün sabahında Almanya'daki arkadaşımda Ekim biletleri çok ucuz gelsenize diye mail atmıştı. Taşlar benim için yerli yerine oturdu, Uğur'u ikna etmek zor ama. Çok soğuk olur diyor. Dedim ki sıcak istiyorsan o mevsimde anca Kenya'ya safariye gidersin. Var mı o kadar paramız? Yok. (Kişi başı en az 2000 euro) O zaman bizi ancak Almanya paklar. Karlsruhe üzerinden Strasbourg ve İsviçre güzel bir tercih bence.  Bu arada Avrupa'nın en gotik kalelerinden birisi olarak geçen Neuschwanstein Kalesi'ni de görürüz fena mı? Açıkçası yıllarca hiç ilgi duymadığım Almanya'yı bu sene görmeyi çok istiyorum sanırım. Sebebi arkadaşımın orda olması mıdır, okuduğum gotik kitaplar mı bilemiyorum. Ama şu kalenin ihtişamına bir bakın, mümkün mü merak etmemek? 


Bir de bu aralar bir Avustralya muhabbetidir gidiyor evde, çok uzak diye fazla ilgimi çekmese de bugün açıp fotoğraflarına baktım, köpekbalığından korkmama rağmen bu sahillerde yüzmeliyim dedim. Baksanıza muhteşem değil mi?




Bu hafta dinlediklerim kısmı kesintiye uğradı ama önemli değil, bu hafta dinlemediysem ne yapayım yani:) 

Geçtiğimiz hafta annem ve kardeşim İstanbul'daydı. Onlarla olunca günler çok hızlı geçiyor. Aksilik gibi geçen hafta da o kadar çok çalıştım ki, az takılabildik beraber. Yalnız cumartesi günü uzun süreden beri ilk defa Galata'daki kahveye oturdum. Bir çayı tam iki liraya satıyorlar. Çay kıraathane bardağında, orası da kıraathane zaten. Adam yuh iki liraya çay mı olur dedim. Eminönü'nde bile üç lira Mısır Çarşı'sının arkasında dedi bana.  Aklıma gelmedi ama Sarayburnu'nda da iki lira hiç olmazsa deniz manzaralı deseydim keşke. O kahveden hiç haz etmem zaten ama kardeşim çok seviyor nedense. Zaten canım Galata'nın içine ettiler, şimdi de Karaköy'e doğru hallenmişler. Umarım vapura binip karşıya geçmeye çalışmazlar. Neden uzun süredir Galata'ya gitmediğimi bir kez daha hatırlattığın için teşekkür ederim kahve. Her taraf iki kumaşı birbirine tutturmayı başaranlarla dolmuş, hiçbirisi terzi değil dikkatinizi çekerim hepsi moda tasarımcısı. Her tarafta bir adam kazıklama telaşı, 40 yıllık berber bile kapanmış, Alman Lisesi'nin ordaki. Artık sahibi mi kapattı bilmiyorum çünkü yaşlılardı ama kiralarında çok arttığını düşünüyorum. Kısacası ben yeni Galata'yı sevmiyorum. Yeni Taksim'i Mango ve Topshop'la, Demirören AVM ile sevmediğim gibi. İşin komik yanı ben alışverişi de severim, tasarımı da severim, ama herşeyin bir ruhu olmalı. Bence Taksim ruhunu kaybedeli çok oldu zaten, şimdi de Galata'nın ardından helva kavurup 2 liraya çay içme zamanıdır. Yürü bi git. Karaköy'de elden gidiyor farkındayım. Bu kitle sürekli tüketiyor, çekirge sürüleri gibi geçtikleri yerleri mahvediyorlar ve bitiyor telaşları. Sonra da "şekerim buralar çok banaaaal, başka bir yerlere mi geçsaeek acaba?" ay neyse sinirlendim:)

Evet şimdilik. Görüşmek dileğiyle. 

Kaynak: Assos fotos benim (ya da uurun ), aslı şurda: http://sezenyildirim.blogspot.com/2008/07/assos.html



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MSA'da Pişirdim Evime de Getirdim

Merhaba; Toplanın şöyle etrafıma size çok güzel bir deneyim anlatmak istiyorum. Geçen hafta Seyahatperest Özge 'nin davetine uydum. Mutfak Sanatları Akademisi 'nde İtalyan Yemekleri Workshop'ına gideceğim benimle gelmek isteyen var mı dedi? Yemeklere baktım. Menüde el yapımı deniz mahsüllü fettucine, kuşkonmaz çorbası ve Marble cheesecake, amaretto ve bitter çikolatalı vardı. Kuşkonmaz çorbası ile ilgili bir fikrim yoktu, cheesecake ile zaten aram yok ama deniz mahsüllü fettucine beni can evimden vurdu. Zaten önceki hafta internette birkaç tarif okumuştum ama açıkçası hangisini pişireceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bir de bu deniz mahsülleri ucuz değil sonuçta. Benim de yemekle çok iyi bir ilişkim olmasına rağmen çok vardır beceremeyip çöpe atmak zorunda olduğum yemekler. O yüzden de bu deniz mahsüllerine hep mesefali yaklaştım. Neyse. Menüyü görünce buna ben gitmeliyim dedim. Sağ olsun Özge'nin kedileri de öyle düşünmüş. Pazartesi workshopa katılmak için benim gid

Beyazlı Kadın

Bir süredir okuduğum kitapları hiç yazmadığımı fark ettim. Hazır Beyazlı Kadın'ı yeni bitirmişken, kütüphanenin rafları arasında kaybolmamışken hemen yazayım bari dedim. Bu kitabı kitap klübümüzde okumuştuk, sanırım 3 kişi aldık sadece. Benden önce Bellanomisma okudu, diğer arkadaşımız okudu mu bilemiyorum. Ben esasında hayli kararlıydım, yazın sahilde okuyacaktım ama son anda aldığım kitaba Uğur el koyunca, (Zeno'nun Bilinci) elimde iki kitapla kalakaldım. Beyazlı Kadın ya da Karamazov Kardeşler.  Hadi dedim madem Bella çook beğendi, alayım raflardan da okuyayım. Wilkie Collins'in bu kitabı ilk gotik ve polisiye roman olarak geçiyormuş. Kitap yayınlandığında İngiletere'de öylesine büyük bir sükse yapmış ki Charles Dickens bile kıskançlık krizlerine girmiş Edward Drood'un Gizemi'ni yazmaya başlamış ama bitirmeye ömrü vefa etmemiş. Gerçekten de bir gizem olmuş sonu. Beyazlı Kadın İngiltere'de Limmerge Malikanesi'nde yaşayan iki genç kadına r

İçinden Deniz Geçen Şarkılar

Bülent Ortaçgil'e büyük bir aşk besleyen bir insan değilim. Ama yeni albümünün çok başarılı olduğunu okuyunca birkaç yerden ben de aldım. CD'yi alalı neredeyse iki ay oldu. Birkaç dinleme denemem başarısızlıkla sonuçlandı. Yeterlik sonra belki sakin sakin iyi gelir dedim ama kafam o kadar doluymuş ki hiç anlamamışım. Sonra da kaldırıp bir kenara koydum. Geçenlerde iphonedaki müzikleri değiştirirken bunu da eklemek istedim. Nasıl yaptıysam iki kere Bulutsuzluk Özlemi eklemişim ama Bülent Ortaçgil'i eklemeyi becerememişim. En sonunda tekrar update ettim önceki gece şarkıları. Dün de flüt dersine giderken dinledim bütün albümü. Derse saat 5 gibi gittim. Yürüyerek gideyim bari dedim. Hava ılıktı. Akşam üstünün romantizmi vardı, kulaklarımda da muhteşem melodiler. Bütün parçalarda bir deniz özlemi, balıkçılar, adalar, su altı, balıklar....Yani her parçanın içinden deniz geçiyor. Tadımlık olarak dinleyin ve hemen bu CD'yi edinin bence. Biterken karanfilli çay içiyorum. Mis g