Ana içeriğe atla

Beklentiler

Merhaba;

Bazı bazı siz de kendinizi aşırı beklentiye boğulmuş hissetmiyor musunuz? Hem de iki türlü. Hem sizin kendinizden ve hayattan beklentileriniz var, hem de çevrenizdekilerin sizden beklentileri. Sizin beklentileriniz size hayal kırıklığı yaratıyor muhtemelen. Siz bir şeyler olsun diye bekliyorsunuz. İş değiştirmeyi, beklediğiniz terfiyi almayı, ailenizin biraz daha anlayışlı olmasını, çocuğunuzun daha sakin olmasını, komşunuzun arabasını doğru düzgün park etmesini, eşinizin/sevgilinizin çamaşırları katlamasını.... Liste uzayıp gidiyor. Üzgünüm bunların pek çoğu olmuyor ve sizi sonsuz bir anksiyete döngüsüne mahkum ediyor. Bir de sizden beklentiler giriyor işin içine. Aileniz, eşiniz/sevgiliniz, iş arkadaşlarınız, patronunuz... Uzuyor da uzuyor işler. Bir süredir artık bu çemberin altında ezildiğimi ve nefes alamadığımı hissediyordum. Ama tam olarak ifade edemiyordum derdimin ne olduğunu. Yani tamam hepimiz depresyondayız, mutsuzuz. Hem 21. yüzyılda hem de Türkiye'de yaşıyoruz bu çok normal. Onu kenara koyuyorum. Ama bugün bir yerde "senden şunu şunu beklerdim" gibi bir şey okuyunca fark ettim. Ben artık kimsenin beklentilerine cevap verebilecek durumda değilim. Daha doğrusu senden şunu beklerdim tarzı kalıplara şu anda cevap veremiyorum. Birincisi benden bir şey beklerken bunu bana sordunuz mu? İkincisi belki ben de sizden başka bir şeyler beklerdim. Hiç durup düşündünüz mü acaba siz benim beklentilerimi karşıladınız mı? (Tabi ki beklerdim, bütün ilişkiler iki taraflı yürüyor)



Böyle böyle düşünürken de fark ettim ki bazen bazı insanların beklentilerini karşılamamız mümkün değil. Siz ne yaparsanız yapın, onlar tatmin olmayabiliyorlar. Bu da kişide sürekli bir yetersizlik hissi yaratıyor. Onu da yaptım olmadı, bunu da yaptım olmadı. Zaten her şeyi elim yüzüme bulaştırıyorum. Ben neyi iyi yapıyorum ki gibi pek çok durum ortaya çıkıyor. 

Peki bu durumla nasıl baş edeceğiz? Ben bazen "amaaan beklerken bana mı sordun be" diyorum kendi kendime ama bu karşımdaki insanın kim olduğuna bağlı olarak da çok değişiyor. Kendimi heba ettiğim de çok ne yazık ki. Siz bu durumda ne yapıyorsunuz? En önemlisi kendinizi nasıl koruyorsunuz? Her zaman yukarıdaki alıntıdaki gibi davranmak ve düşünmek mümkün olmuyor malumunuz. Yorum yazarsanız sevinirim. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MSA'da Pişirdim Evime de Getirdim

Merhaba; Toplanın şöyle etrafıma size çok güzel bir deneyim anlatmak istiyorum. Geçen hafta Seyahatperest Özge 'nin davetine uydum. Mutfak Sanatları Akademisi 'nde İtalyan Yemekleri Workshop'ına gideceğim benimle gelmek isteyen var mı dedi? Yemeklere baktım. Menüde el yapımı deniz mahsüllü fettucine, kuşkonmaz çorbası ve Marble cheesecake, amaretto ve bitter çikolatalı vardı. Kuşkonmaz çorbası ile ilgili bir fikrim yoktu, cheesecake ile zaten aram yok ama deniz mahsüllü fettucine beni can evimden vurdu. Zaten önceki hafta internette birkaç tarif okumuştum ama açıkçası hangisini pişireceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bir de bu deniz mahsülleri ucuz değil sonuçta. Benim de yemekle çok iyi bir ilişkim olmasına rağmen çok vardır beceremeyip çöpe atmak zorunda olduğum yemekler. O yüzden de bu deniz mahsüllerine hep mesefali yaklaştım. Neyse. Menüyü görünce buna ben gitmeliyim dedim. Sağ olsun Özge'nin kedileri de öyle düşünmüş. Pazartesi workshopa katılmak için benim gid

Beyazlı Kadın

Bir süredir okuduğum kitapları hiç yazmadığımı fark ettim. Hazır Beyazlı Kadın'ı yeni bitirmişken, kütüphanenin rafları arasında kaybolmamışken hemen yazayım bari dedim. Bu kitabı kitap klübümüzde okumuştuk, sanırım 3 kişi aldık sadece. Benden önce Bellanomisma okudu, diğer arkadaşımız okudu mu bilemiyorum. Ben esasında hayli kararlıydım, yazın sahilde okuyacaktım ama son anda aldığım kitaba Uğur el koyunca, (Zeno'nun Bilinci) elimde iki kitapla kalakaldım. Beyazlı Kadın ya da Karamazov Kardeşler.  Hadi dedim madem Bella çook beğendi, alayım raflardan da okuyayım. Wilkie Collins'in bu kitabı ilk gotik ve polisiye roman olarak geçiyormuş. Kitap yayınlandığında İngiletere'de öylesine büyük bir sükse yapmış ki Charles Dickens bile kıskançlık krizlerine girmiş Edward Drood'un Gizemi'ni yazmaya başlamış ama bitirmeye ömrü vefa etmemiş. Gerçekten de bir gizem olmuş sonu. Beyazlı Kadın İngiltere'de Limmerge Malikanesi'nde yaşayan iki genç kadına r

İçinden Deniz Geçen Şarkılar

Bülent Ortaçgil'e büyük bir aşk besleyen bir insan değilim. Ama yeni albümünün çok başarılı olduğunu okuyunca birkaç yerden ben de aldım. CD'yi alalı neredeyse iki ay oldu. Birkaç dinleme denemem başarısızlıkla sonuçlandı. Yeterlik sonra belki sakin sakin iyi gelir dedim ama kafam o kadar doluymuş ki hiç anlamamışım. Sonra da kaldırıp bir kenara koydum. Geçenlerde iphonedaki müzikleri değiştirirken bunu da eklemek istedim. Nasıl yaptıysam iki kere Bulutsuzluk Özlemi eklemişim ama Bülent Ortaçgil'i eklemeyi becerememişim. En sonunda tekrar update ettim önceki gece şarkıları. Dün de flüt dersine giderken dinledim bütün albümü. Derse saat 5 gibi gittim. Yürüyerek gideyim bari dedim. Hava ılıktı. Akşam üstünün romantizmi vardı, kulaklarımda da muhteşem melodiler. Bütün parçalarda bir deniz özlemi, balıkçılar, adalar, su altı, balıklar....Yani her parçanın içinden deniz geçiyor. Tadımlık olarak dinleyin ve hemen bu CD'yi edinin bence. Biterken karanfilli çay içiyorum. Mis g