Ana içeriğe atla

Okunanlar - İzlenenler

Merhaba,

Bu sene Goodreads'e üye oldum, kendime de 40 kitap hedef koydum. Yalnız bir arkadaşımla konuşurken farkettim ki biraz fazla koymuşum hedefi. 30larda tutsam daha inandırıcı olacaktım. Bir de düşünüyorum da kaç kitap okuduğumuz çok göreceli bir kavra. Bazen mesela bir Jean Christophe Grange kitabına dalarız, yüzlerce sayfadır ama bir iki günde biter. Bazen de sadece yüz sayfa olan bir kitabı okumak bile hayli zaman alır. o yüzden okunan kitap sayısının çok da gerçekçi bir değerlendirme olmadığına inanıyorum. Bakalım sene sonunda nerede olduğumuzu göreceğiz. Geçtiğimiz haftalarda okuduğum iki kitap ve izlediğim iki filmle karşınızdayım şimdi de. Hazırsanız önce filmler.



Brooklyn: Uğurla ikimiz çok büyük umutlarla oturmadık bu filmin başına. Çok büyük bir şeyde kazanmadık açıkçası. 1950lerde İrlanda'dan Brooklyn'e göç eden Eilis'in hikayesini anlatıyor film. Annesini ve ablasını İrlanda'da bırakıyor. O zamnalar Brooklyn yükselen bir yer değilmiş, hep göçmenlerle beraber yaşıyorlar. Eilis  zaten içe kapanık bir kız, vatan ve aile hasreti ile daha da zorlanıyor. Üstelik bulduğu iş büyük bir mağazada satış temsilciliği. İnsanlara gülümsemesi, mutlu olması istendikçe daha da mutsuz oluyor. Tabii sonra hayatına yakışıklı bir İtalyan giriyor ve her şey değişiyor. Eilis'e ABD'de gelişinde, iş bulmasında yardımcı olan bir rahip var, o bir gün diyor ki senin yaşadığın vatan hasreti geçip gidecek ve yeni birini bulacak. O sırada kızımız rahibe inanmasa da aşk her şeyi değiştiriyor hayatında. Çok büyük bir şey ummadan keyifli zaman geçirilebilecek bir film. Ayrıca Eilis rolündeki Saoisre Ronan o kadar güzel ki:) 










Room: İzlemeyen, duymayan kalmadı hele de Brie Larson'un aldığı Oscar'dan sonra. Filmin şaşırtıcı yönleri var, izlemeyenler için spoiler vermeden nasıl yazabilirim bilmiyorum. Dünyayı bir odadan tanıyan bir çocuk ve annesi arasındaki ilişki diyeyim.  Sadece Brie Larson değil Jacob Tremblay de çok çok başarılı. İnsanı biraz depresif hissettirebiliyor zaman zaman ama bence mutlaka izlenmesi gereken bir film olmuş. 

Şimdi gelelim kitaplara. İki kitabın birini çok çok çok sevdim, birine ise eh işte diyorum. Önce eh işte ile başlayayım.











Uyku - Hüsnü Arkan: Hisni Arkan'ın müzisyen kişiliği yadsınamaz. Hatta ben  Mino'nun Siyah Gülü'nü de çok severek okumuştum ama uyku ne yazık ki aynı etkiyi yapmadı. Burda bir ütopyada dolanıyoruz, rüya mı gerçek mi olduğunu bilemediğimiz insanlar var, Bilmiyorum mühendislikten mi yoksa bir hayli ütopya kitabı okuduğumdan mı ama ben bu tarz kitapları çok zor beğeniyorum. Çünkü hep arkadaki sebepleri öğrenmek istiyorum. Dünya nasıl bu hale gelmiş? Asilerin hedefi neymiş? Bizim kahramanımızın yolu asilerle kesişmiş ama neden? Bu soruların çoğunun cevabı havada kalıyor. Böyle olunca da okuduğumuz kitap bir çocuk masalına dönüşüyor.Buna rağmen bir kaç yerin altını çizmişim, size de alıntılar yapayım.

"Bilgi, başkaları için ihtiyaç değilse hiçbir şeyyapamazsınız" syf: 103

"Hayat böyle bir şeydi. Bazı duygular, bazı istekler zaman zaman ötekileri yeniyor, ruhumuzu yoldan çıkarıyor ya da yola getiriyordu." syf: 126

Kırmızı Kedi Yayınevi - 2015 

Esasında bir kez içine girince okuması keyifli ama benim bir ütopyadan beklentilerimi karşılamadı ne yazık ki. 



Belirsizlik ve Değişimle Birlikte Güzel Bir Hayat - Pema Chödrön: Bu kitap belki de kendisine yeni bir post yapılmasını hakediyordu. Belki değil kesin:) SinekSekiz'den çıkan bu ufak kitapta Chödrön bize dğeişimi nasıl kabullenebileceğimizi ve nasıl anda kalabileceğimizi anlatıyor. Budizmin üç taahhütü üzerinden anlatıyor neler yapabileceğimizi ve Dünyamızı nasıl değiştirebileceğimizi. Anlattığı şeyler çok zor kabul etmek lazım. Bazen insan sinirleniyor bile okurken, inziva evinde yaşamıyorum, gerçiek bir Dünya'da yaşıyorum diye. Ama bunu Chödrön'de söylüyor zaten. Kitapta o kadar çok yeri tekrar tekrar okudum, o kadar çok yerin altını çizdim ki anlatamam. Hatta kitabı rafa geri kaldırmadım. Geri dönüp bakmak isteyebilirim diye düşünüyorum. Kendinize bir iyilik yapın ve bu kitabı mutlaka okuyun. Eminim hayatınızı daha farklı bakmaya başlayacaksınız. Bu senenin en "iyiki okumuşum" kitabı olabilir bence. 

"Her sözcüğümle, her eylemimle ve her düşüncemle geleceğimi kendim yaratıyorum." syf: 29 (bunu çok çabuk demoralize olan bir insan olarak duvara çakmalıyım bence:))

"Duyguları sözcüklerle beslersek hiç bir yere gitmez, bizimle kalırlar. Bu, bir köz parçasının üzerine gazyağı döküp alevlendirmek gibidir. Sözcükler ve tekrarlanan düşünceler olmadığında duygular bir buçuk dakikadan fazla sürmez" syf: 32

"Dünyanın acısı kalbimizi delip geçer; ama hayatta olmanın güzelliğini asla unutmayız." syf: 111

Sinek Sekiz Yayınevi -2015

Bu kitapta çok çok fazla yer var alıntılayabileceğim ama dediğim gibi siz kendiniz okuyun, kendiniz deneyimleyin. 



Sizler neler okuyup neler izliyorsunuz bu aralar? 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MSA'da Pişirdim Evime de Getirdim

Merhaba; Toplanın şöyle etrafıma size çok güzel bir deneyim anlatmak istiyorum. Geçen hafta Seyahatperest Özge 'nin davetine uydum. Mutfak Sanatları Akademisi 'nde İtalyan Yemekleri Workshop'ına gideceğim benimle gelmek isteyen var mı dedi? Yemeklere baktım. Menüde el yapımı deniz mahsüllü fettucine, kuşkonmaz çorbası ve Marble cheesecake, amaretto ve bitter çikolatalı vardı. Kuşkonmaz çorbası ile ilgili bir fikrim yoktu, cheesecake ile zaten aram yok ama deniz mahsüllü fettucine beni can evimden vurdu. Zaten önceki hafta internette birkaç tarif okumuştum ama açıkçası hangisini pişireceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bir de bu deniz mahsülleri ucuz değil sonuçta. Benim de yemekle çok iyi bir ilişkim olmasına rağmen çok vardır beceremeyip çöpe atmak zorunda olduğum yemekler. O yüzden de bu deniz mahsüllerine hep mesefali yaklaştım. Neyse. Menüyü görünce buna ben gitmeliyim dedim. Sağ olsun Özge'nin kedileri de öyle düşünmüş. Pazartesi workshopa katılmak için benim gid

Beyazlı Kadın

Bir süredir okuduğum kitapları hiç yazmadığımı fark ettim. Hazır Beyazlı Kadın'ı yeni bitirmişken, kütüphanenin rafları arasında kaybolmamışken hemen yazayım bari dedim. Bu kitabı kitap klübümüzde okumuştuk, sanırım 3 kişi aldık sadece. Benden önce Bellanomisma okudu, diğer arkadaşımız okudu mu bilemiyorum. Ben esasında hayli kararlıydım, yazın sahilde okuyacaktım ama son anda aldığım kitaba Uğur el koyunca, (Zeno'nun Bilinci) elimde iki kitapla kalakaldım. Beyazlı Kadın ya da Karamazov Kardeşler.  Hadi dedim madem Bella çook beğendi, alayım raflardan da okuyayım. Wilkie Collins'in bu kitabı ilk gotik ve polisiye roman olarak geçiyormuş. Kitap yayınlandığında İngiletere'de öylesine büyük bir sükse yapmış ki Charles Dickens bile kıskançlık krizlerine girmiş Edward Drood'un Gizemi'ni yazmaya başlamış ama bitirmeye ömrü vefa etmemiş. Gerçekten de bir gizem olmuş sonu. Beyazlı Kadın İngiltere'de Limmerge Malikanesi'nde yaşayan iki genç kadına r

İçinden Deniz Geçen Şarkılar

Bülent Ortaçgil'e büyük bir aşk besleyen bir insan değilim. Ama yeni albümünün çok başarılı olduğunu okuyunca birkaç yerden ben de aldım. CD'yi alalı neredeyse iki ay oldu. Birkaç dinleme denemem başarısızlıkla sonuçlandı. Yeterlik sonra belki sakin sakin iyi gelir dedim ama kafam o kadar doluymuş ki hiç anlamamışım. Sonra da kaldırıp bir kenara koydum. Geçenlerde iphonedaki müzikleri değiştirirken bunu da eklemek istedim. Nasıl yaptıysam iki kere Bulutsuzluk Özlemi eklemişim ama Bülent Ortaçgil'i eklemeyi becerememişim. En sonunda tekrar update ettim önceki gece şarkıları. Dün de flüt dersine giderken dinledim bütün albümü. Derse saat 5 gibi gittim. Yürüyerek gideyim bari dedim. Hava ılıktı. Akşam üstünün romantizmi vardı, kulaklarımda da muhteşem melodiler. Bütün parçalarda bir deniz özlemi, balıkçılar, adalar, su altı, balıklar....Yani her parçanın içinden deniz geçiyor. Tadımlık olarak dinleyin ve hemen bu CD'yi edinin bence. Biterken karanfilli çay içiyorum. Mis g