Ana içeriğe atla

Buket Uzuner Nasıl Levent Kırca Oldu?

Sevgili okuyucu;

Öncelikle bu yazının Defne Kaman'ın maceraları hakkında çok fazla bilgi içerebileceğini, henüz kitabı okumadıysan yazıyı es geçmeni ve kitabı okuduktan sonra gelmeni öneririm. 

Bu sefer size hayli farklı bir kitap eleştirisi yapacağım. Eğer ki hazır değilseniz sert bir eleştiriye lütfen okumayın, sizi başka bloglara alayım.


Buket Uzuner gençliğimde çok sevdiğim bir yazardı. Yazardı diyorum çünkü bir süredir aynı tadı alamıyorum. Kışın seyahat kitaplarını tekrar aldım, ben okumuştum ama bende değllermiş, galiba annemdeler. Bu yüzden de tekrar okurken parıltısı kayboldu gözümde. Eskiden çok enteresan bir insan olduğunu düşünürdüm, kitaplarını tekrar okuyunca aşırı snob olduğunu farkettim. Tabii bundan bana ne, o kendi bileceği iş, ama Twitter'da falan da takip edince insanın gözüne gözüne sokulan bazı şeyler rahatsız edici oluyor. Örneğin son kitabı Uyumsuz Defne Kaman'ın Maceraları'nı da o kadar çok gözümüze soktu ki Twitter'da, kitap daha çıkmadan sıkıldım bile. Gene de merakıma yenildim ve geçenlerde aldım kitabı. Geçtiğimiz hafta da okudum. 

Kitap Kadıköy-Beşiktaş Vapuru'nda bir anda ortadan kaybolan gazeteci Defne Kaman'ın aranma sürecini anlatıyor. Bu süreç boyunca baş kahramanlarımız Komiser Ümit, Sahaf Semahat ve Umay Nine.  Umay Nine  Defne Kaman'ın nenesi ve esasında kitabın her yerinde onlarca kere altının da çizildiği gibi (hani belki anlamamışsanız yazar bunu sürekli gözünüze sokuyor) bir Şaman, daha doğrusu Kaman. Komiser Ümit Alevi bir polis. Sahaf Semahat ise Nevşehir'den kalkıp İstanbul'a yerleşmiş bir kadın. Kitaptaki hikaye kurgusunu aşırı zayıf buldum bir kere. Defne Kaman kaybolmuş, bir şekilde insanlarla iletişime geçebiliyor ama kimseye kaybolmasından sorumlu kişinin kim olduğunu söylemiyor. Bunun yerine Komiser'in eline Kutadgu Bilig'den beyitlerin numaralarının olduğu satırların yazıldığı kağıtlar tutuşturup kaçıyor. Bunu neden yaptığı ile ilgili beni tatmin edemedi. Hani komiserimiz de bunları çözebilecek kapasitede birisi değildi zaten. (Allah aşkına kaç kişi Kutadgu Bilig şifrelerini çözebilir ki?) Komiserin entellektüel birikimini mi arttırmaya çalışıyordu bu çaba ile Defne Kaman? Ayrıca Komiser Ümit'in Alevi olduğunu gözümüze gözümüze sokmasına rağmen bundaa sadece Sünni bir kızla evlenmesinin engellenmesini yazabilmek için yararlanılmış gibiydi. Oysa ki çok bilinen bir inanca göre (tamam Buket Hanım'da bunu yazmış zaten) Alevilik ile Şamanizm arasında bir bağlantı vardır.(Doğru mu yanlış mı bilmiyorum araştırmadım) Bu bağlantıdan hiç yararlanılmamış. Komiser Ümit hayli boş bir karakter ne yazık ki. Komiser Ümit'e yardım eden Sahaf Semahat'a gelince.... Bir kere herşeyden önce kadının neden Nevşehir'den kaçıp İstanbul'a yerleştiği belli değil. Belki kitabın ilerleyen bölümlerinde belli olur, bu seri 4 kitaplık bir seri olarak tasarlanmış çünkü. Bir töre cinayetinden kaçtığını anlıyoruz ama tam belli değil. Önemli değil peki bir sis perdesi ardında kalabilir bu detay. Semahat Hanım kedileri ve dükkanı ile yaşıyor, zaten bizzat dükkanında yaşıyor. Yanlış anlamadıysam 30lu yaşlarının sonunda ama hayatını kurtarmak için herşeyden vazgeçmiş, kimse ile samimi olmamış İstanbul'a kaçtığından beri. Hayatı sadece dükkanının çevresinde geçen bu kadın, olayların gelişmesi ile birlikte dükkandan çıkıyor ama hayata karışmasını da anlayamıyorsunuz, sadece dükkandan çıkıp iskeleye gitmekle mi hayata karışılıyor yoksa kırmızı pabuçlar alarak mı?  Çok detaylıca incelenebilecek bir karakteri pek incelememeiş yazar ve bu karakter kaybolmuş ne yazık ki. Sanki sadece Kutadgu Bilig şifrelerini çözmek için kitaba girmiş gibi. Umay Nine'ye gelince kitapta da sık sık söylendiği gibi efsunlu bir kadın. Eski Türk geleneklerine bağlı, torunu Defne'yi de böyle yetiştirmiş. Umay Ninesi'nden  dinlediği masallar yüzünden Defne kızımız uyumsuz olmuş çıkmış. Defne'nin de uyumsuzluğunun altı kitap boyunca defalarca çiziliyor. Öğretmeni, genel yayın yönetmeni, ablası, annesi sürekli uyumsuz bu kız şekerim uyumsuz işte diyorlar. Şimdi genel olarak bu karakterlerimizi tanıdığımıza göre ben kitapta neleri sevdiğimi ve sevmediklerimi bir de başlıktaki Levent Kırca bağlantısını anlatayım isterseniz. 

Bence Levent Kırca politik mizah konusunda çok başarılı bir oyuncuydu Olacak O Kadar zamanında. Ama bir süre sonra bütün skeçleri sadece mesaj kaygılı skeçlere dönüşmüştü ve artık komiklik falan kalmamıştı. bu kitapta ne yazık ki aynı hatayı yapıyor. Yazar herşeyden önce sürekli olarak gözünüze bir mesaj sokuyor. Çevre sorunları, HESler, töre cinayetleri, Greenpeace, yunus rehabilitasyonu, türban sorunu, Alevi sorunu, düşünce özgürlüğü.... Aklınıza gelebilecek Türkiye'de karşılaşılan her tür soruna el atmış Buket Hanım, hepsi ile ilgili bir kaç satırda olsa birşeyler karalamış, sıkıcı olmuş. Anladık çok duyarlısın ama zaten kitabını okuyan insanların çoğuna hiç yabancı olmayan şeyler bunlar. Hepimiz bu kadarını Twitterdan takip edebiliyoruz. (Ah Twittter ve Facebook kullandığını da yazmış atlamayayım) Amacınız bu kadarına bile ulaşamayan insanlara da bir mesaj vermekse gene olmuyor, bu seferde kitap habire ordan oraya ordan oraya atlayan, hiç bir soruna dair en ufak bir çözüm önermeyen uzuun bir yazıya dönüşüyor. Bu sorunlar hakkında bilgisi olmayan sıradan bir kitap okuyucusunun dikkatini çekebileceğini de sanmıyorum. Buralarda sanki bir lise edebiyat dersindeymişiz gibi hissettim kendimi. Hani derdik ya, bu satırlarda şair bayrağa seslenmiş diye. İşte bu kitap boyunca yazar bizlere seslenmiş "bakın bakın ne kadar duyarlıyım, ne kadar çok şey biliyorum ben" diye. 

Güzel olabilecek bir detay var, o da yazarın kadim Türk geleneklerini araştırması ve bunu bizlere de sunması. Bende de mesela Kutadgu Bilig'i okuma isteği uyandırdı bende. Kitap boyunca bir kaç kere Kutadgu Bilig'le dalga geçtiğimizden bahsedilmiş ama bunun da abartılı bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Kutadgu Bilig'le dğeil daha çok Alp Er Tunga destanı ile dalga geçilir zira. Kutadgu Bilig pek bilinmez bile. Ama öte yandan derinlikli bir kaynak araştırması da beklemeyin. Daha çok Dede Korkut Masalları ve Manas Destanı civarında geçiyor kaynaklar. Kullanılan kaynaklardan da girişte ve kitabın içinde de bir sayfada bahsediliyor ama dediğim gibi bana yetersiz geldi, belki de yazar çok azını aktarabildi, dönüp bir de kaynaklara bakmak lazım esasında. 

İki yerde anlatıcı olarak kendisine de bölümler ayırmış, anlatıcılığın dertlerinden bahsetmiş, neden derseniz bilmiyorum derim. Kitaba hiç birşey katmamış bu müdahale. 

Ve gelelim en çok nefret ettiğim noktaya. Kendisine tam 4 kez atıf yapmış. Bu bir bilimsel yayın değil, kendi kendinize atıf yapmanızın ne manası var ki? Bir yerde Kadıköy'ü anlatırken "Kumral Ada ile Mavi Tuna'nın çok severek gittikleri Baylan Pastanesi" diyor. Başka bir yerde ise  Raskolnikov, Don Quixote gibi kahramanlarla birlikte gene Kumral Ada ile Mavi Tuna'yı beraber saymış. Lütfen bırakın da sizin karakterlerinizin o çok özendiğiniz karakterler kadar (ki Allah Aşkına hangi yazar istemez kendi kahramanlarının Dostoyevski ile birlikte anılmasını) iyi olup olmadığına biz karar verelim. Siz istediğiniz kadar yazın buna ancak okuyucu karar verecektir. Üçüncü atfını hatırlamıyorum ama dördüncü seferinde komiser Ümit pazar sabahı vapura biniyor ve bingo. Turkuaz gözlükleri, kısacık kızıl saçları ile bir kadına rastlıyor. Gereksiz bir ayrıntı değil mi? Hitchcock vari bir çaba mı? Bunu da bırakın da Hitchcock yapsın, siz yazmanıza bakın lütfen. 

Bir de Komiser Ümit'in sürekli ya hu demesinden o kadar sıkıldım ki anlatamam.

Bence bu kitap Buket Uzuner'in en kötü kitabı. Karakter gelişimi hayli zayıf, kitap kendini okutuyor ama hiçbirşeyin nedeni niçini yok. Örneğin Defne Kaman nerde nasıl saklanmış derseniz, size verilen bir cevap var ama el insaf diyorsunuz karşılığında. Edebi dili ise hayli zayıf. Böyle yazan pek çok amatör yazar var zaten. Kitapların devamı da böyle olacaksa bence hiç yazmakla zaman kaybetmesin, Twitter, Facebook falan takılmaya devam etsin. 

Ayrıca yazar sürekli olarak Kadıköy'ü çok tanıdığından bahsediyorda, hadi yazarın dikkatinden kaçtı ama editörlerden nasıl kaçtı? Kadıköy'den  20.45'te kalkan vapur Karaköy'e değil Beşiktaş'adır. Bir yerde Karaköy, başka bir yerde Beşiktaş yazıyor. Ayrıca töre cinayetleriyle ilgili bir kısımda ki kadının bir yerde 4 çocuğu var derken bir yerde 3 çocuğu var diyor. Böyle şeyleri fark etmem esasında ama kitap beni o kadar sarmamış ki saçma sapan detaylara takılmışım heralde. 

Bir de çok sürprizli, çok değişik bir sonu vardı diyen arkadaşlara bir çift lafım var. Külkedisi masalının sonunu tahmin etmek daha zordur heralde.

Son zamanlarda beni sarmayan pek çok kitap okudum hiçbirisinden bu kadar nefret etmedim. Okuduğum süreyi çöpe atılmış bir zaman olarak görmüyorum yanlış anlamayın ama okumasam da hayatımda en ufak bir eksikliği olmazmış.

Görüşmek üzere.


Yorumlar

  1. Sezoşum:)sen ve selmin ablanın kitap ile ilgili yapmış oldugunuz yorumlardan sonra hiç vakit kaybetmeyeyim o zaman:) kitabı okumadım ama yazar hakkındaki genel fikrine katılıyorum zaten bunu yuz yuze de konuşmuştuk. Popüler kimlik bir yere bırakılmalı yazı yazarken, o zaman daha verimli olacaklar bence . Dostoyevski ve Don Kişot en sevdiği yazarlar biliyorsun her yerde buna vurgu gelir zaten:)

    YanıtlaSil
  2. ben de gençliğimde bir kaç kitabını okumuş okuduklarımı da çok sevmiştim. aman bu kitaptan uzak durayım da buket hnmdan soğumayayım.
    dürüst yorumlar artsın istiyorum!

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

MSA'da Pişirdim Evime de Getirdim

Merhaba; Toplanın şöyle etrafıma size çok güzel bir deneyim anlatmak istiyorum. Geçen hafta Seyahatperest Özge 'nin davetine uydum. Mutfak Sanatları Akademisi 'nde İtalyan Yemekleri Workshop'ına gideceğim benimle gelmek isteyen var mı dedi? Yemeklere baktım. Menüde el yapımı deniz mahsüllü fettucine, kuşkonmaz çorbası ve Marble cheesecake, amaretto ve bitter çikolatalı vardı. Kuşkonmaz çorbası ile ilgili bir fikrim yoktu, cheesecake ile zaten aram yok ama deniz mahsüllü fettucine beni can evimden vurdu. Zaten önceki hafta internette birkaç tarif okumuştum ama açıkçası hangisini pişireceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bir de bu deniz mahsülleri ucuz değil sonuçta. Benim de yemekle çok iyi bir ilişkim olmasına rağmen çok vardır beceremeyip çöpe atmak zorunda olduğum yemekler. O yüzden de bu deniz mahsüllerine hep mesefali yaklaştım. Neyse. Menüyü görünce buna ben gitmeliyim dedim. Sağ olsun Özge'nin kedileri de öyle düşünmüş. Pazartesi workshopa katılmak için benim gid

Beyazlı Kadın

Bir süredir okuduğum kitapları hiç yazmadığımı fark ettim. Hazır Beyazlı Kadın'ı yeni bitirmişken, kütüphanenin rafları arasında kaybolmamışken hemen yazayım bari dedim. Bu kitabı kitap klübümüzde okumuştuk, sanırım 3 kişi aldık sadece. Benden önce Bellanomisma okudu, diğer arkadaşımız okudu mu bilemiyorum. Ben esasında hayli kararlıydım, yazın sahilde okuyacaktım ama son anda aldığım kitaba Uğur el koyunca, (Zeno'nun Bilinci) elimde iki kitapla kalakaldım. Beyazlı Kadın ya da Karamazov Kardeşler.  Hadi dedim madem Bella çook beğendi, alayım raflardan da okuyayım. Wilkie Collins'in bu kitabı ilk gotik ve polisiye roman olarak geçiyormuş. Kitap yayınlandığında İngiletere'de öylesine büyük bir sükse yapmış ki Charles Dickens bile kıskançlık krizlerine girmiş Edward Drood'un Gizemi'ni yazmaya başlamış ama bitirmeye ömrü vefa etmemiş. Gerçekten de bir gizem olmuş sonu. Beyazlı Kadın İngiltere'de Limmerge Malikanesi'nde yaşayan iki genç kadına r

İçinden Deniz Geçen Şarkılar

Bülent Ortaçgil'e büyük bir aşk besleyen bir insan değilim. Ama yeni albümünün çok başarılı olduğunu okuyunca birkaç yerden ben de aldım. CD'yi alalı neredeyse iki ay oldu. Birkaç dinleme denemem başarısızlıkla sonuçlandı. Yeterlik sonra belki sakin sakin iyi gelir dedim ama kafam o kadar doluymuş ki hiç anlamamışım. Sonra da kaldırıp bir kenara koydum. Geçenlerde iphonedaki müzikleri değiştirirken bunu da eklemek istedim. Nasıl yaptıysam iki kere Bulutsuzluk Özlemi eklemişim ama Bülent Ortaçgil'i eklemeyi becerememişim. En sonunda tekrar update ettim önceki gece şarkıları. Dün de flüt dersine giderken dinledim bütün albümü. Derse saat 5 gibi gittim. Yürüyerek gideyim bari dedim. Hava ılıktı. Akşam üstünün romantizmi vardı, kulaklarımda da muhteşem melodiler. Bütün parçalarda bir deniz özlemi, balıkçılar, adalar, su altı, balıklar....Yani her parçanın içinden deniz geçiyor. Tadımlık olarak dinleyin ve hemen bu CD'yi edinin bence. Biterken karanfilli çay içiyorum. Mis g