Ana içeriğe atla

Ben Gelin Oldum



(c) Duygu Yıldırım

Merhaba sevgili okuyucu;

Uzun süredir her iki blogumdan da ayrıyım ne yazık ki. Ne fotoğraf çekebiliyordum, ne de birşeyler yazabiliyordum. Buraya gelince, yazacak enteresan şeyler çok fazla olmasına rağmen zamansızlık ve yorgunluk nedeniyle pek birşey yazamıyordum. Şimdi gldim, birşeyler yazabilirim sanırım:)

Başlıktan da anlayabileceğiniz gibi sonunda ben gelin oldum:) Sevgilimde damat tabi ki. Düğün haftası biraz koşuşturmalı, biraz gergin geçti. Öncelikle düğünden önceki pazartesi gecesi Eskişehir'de kına gecesi düzenledik. Tam olarak bir kına gecesi de değil esasında. Eskişehir'de kına geceleri kadın erkek karışık yapılır. O yüzden de çoğu insanın bildiği kına gecelerinden farklı oluyor birazcık. Ben de klasik bir kına gecesi istemiyordum.Böylece annemle bir kokteyl düzenlemeye karar verdik. Nişan için yer ararken Eskişehir'deki bütün mekanları gezmiştik, bu sefer hiç gezmeden direk Anemon Otel'e gittik. Açıkçası oradaki hazırlıklardan çok haberdar değilim, herşeyi annem ayarladı. Renk olarak mavi seçmiştik. Benim bildiğim çiçekler falan olmayacaktı ama annem bana kıyamamış olacak ki, çok güzel aranjmanlar hazırlatmıştı masalara. Müzik olarakta gitar, keman ve akordiyon vardı. Bilindik şarkıları, klasikleri falan çaldırlar. Bir sürpriz olaraksa, annemin arkadaşı Ayla Teyze'nin arkadaşları sahneye çıktılar. Onlar ise daha hareketli, dans edilebilecek, göbek atılabilecek birşeyler çaldılar. Sonuç olarak, herkesin tepkisinden anladım ki çok memnun kalmışlardı. Zaten ben kokteylleri çok severim. Hep çok nezih olurlar, bu da çok keyifli oldu.

Evliliğe giden ikinci durak kızlarla gittiğimiz bekarlığa veda partisiydi. Sevgili Lale'nin bütün detaylarıyla ilgilendiği bekarlığa veda partisi Perşembe gecesi Levendiz Restaurant'ta yapıldı. Ben ilk defa gittim, yemekler muhteşemdi, içki boldu, garsonlar çok kibardı. Sanırım ben çok sarhoştum. Yan masada asker yolculama grubu vardı. Benim duvağımı askerin başına takmak istediler, taktık. Kırmızı örtüyü istediler verdik. Çok eğlenceli bir geceydi nitekim. Ancak hava sıcaklığının arttığı hafta evlendim ben. Bekarlığa veda partisinin sonundaki fotoğraflarda gördüm ki saçlarım yapışmış, duş almışım gibi terlemişim. Böylece düğünde açık saçlara veda etmek zorunda kaldım. Zaten saçlarımdan da çok bunalmıştım, mecburen düğünde topuz yaptırdım saçımı.

Düğünle ilgili birkaç sıkıntım vardı. Birincisi biz hiçbir organizasyon şirketiyle anlaşmadık. Birkaç şirketle görüştük, 1700 liradan başlayıp 5300 liraya kadar çıkan fiyatlar gördük. 120 kişilik bir düğün için 5300 lira ne demek düşünebiliyor musunuz? İstediğimiz herşeyi kalem kalem hesapladık, 500-600 lira civarında birşeye tekabül ediyordu. Kayınvalidem de ben peçeteleri yaparım, koltuk süslerini de ayarlarım dedi. Biz de organizasyonu kendimiz ayarladık. Peçeteleri, peçete süslerini, sandalye fiyonklarını hep kayınvalidem ayarladı. Biraz ben de yardım ettim ama genel olarak kendisi ayarladı hepsini. Buradan tekrar teşekkür edeyim kendisine:) Çiçekler için Kozyatağı'nda Sezer Çiçekçilik'ten Ahmet Bey'le konuştuk. Bizler a dediğimizde o çoktan b'yi planlamıştı. Vazo içinde çiçekler istiyorum ben dedim. Bize "siz yarın gelin ben size örnek bir vazo hazırlayayım" dedi. ertesi gün gittiğimizde tam istediğimiz gibi bir vazo gördük karşımızda. İçinde deniz kabukları olan, gösterişsiz, yüksek olmayan görüşü kapamayan çiçekler. Gelin çiçeğimi de ben yukarıda gördüğünüz gibi çingene pembesi istemiştim. Daha önce konuştuğumuz birkaç çiçekçi bu rengi anlamamıştı, somon rengi ya da gül pembesine yönlendirmeye çalışmışlardı beni ama Ahmet Bey tam sevdiğim gibi bir buket hazırladı bana. Eğer evlenecek olursanız, çiçeğe ihtiyacınız olursa mutlaka haber verin, Ahmey Bey'e ulaşalım. En azından verdiğiniz paraya değecek, karşınızda sizi kazıklamayı değil, sizi memnun etmeyi düşünen, işini seven bir esnafla karşılaşacaksınız. Hiçbir organizasyon şirketi ile çalışmamanın derdi, o gün süslemeleri kimin yapacağı. Neyse ki Divan süslemeleri yapmayı kabul etti de bu dertten kolaylıkla kurtulduk.

İkinci sıkıntım ise kuafördü. Ben zaten çok önceden kuaföre gelin başı dememeyi kafaya koymuştum. Gideceğim kuaförü ise Haziran ayı dolaylarında belirlemiştim. Daha önce bir arkadaşımın da gelin saçını ve makyajını yapan, benim de başka bir arkadaşımın düğününe giderken denediğim San Kuaför'ün Şaşkınbakkal şubesi olacaktı. Ancak çeşitli aksaklıklar sonunda ben San Kuaför'ün Çekmeköy Şubesi'ne gidebildim. Düşününce deli cesareti. Hem daha önce hiç gitmediğin bir kuaför, hem de gelin başı ve makyajı bile demiyorsun. Sonuş olarak annem ben kardeşim ve arkadaşım kuaföre gittik. Herkes saçından çok memnun kaldı. İsmini yanlış hatırlamıyorsam Uğur Bey ilgilendi bizimle. Sonuç olarak gayet mutlu mesut ayrıldık kuaförden. Makyajla iligli çok sıkıntım yoktu zaten. Gerekli olabilecek çoğu malzemeyi M.A.C'den almıştım. Kuafördeki makyajdan memnun kalmasam kendim de yapabilecektim zaten. Gelin başı demediğimiz için duvak takmak bir dert oldu tabii. Ben duvağımın tam saçımın altından inmesini istiyordum ensemden, ama hem duvağım gereğinden kalındı, hem de saçım çok uygun değildi, duvak topuzun üstünde kaldı. Ama dert etmedim, çok hoş oldu. Zaten duvağı ilk danstan sonra çıkarmaya karar vermiştim, o günkü aşırı sıcakta eklenince duvakla durmak mümkün bile olmadı.

Üçüncü sorunumuz ise fotoğrafçıydı. Bunca yıldır fotoğraf çekerim, düğün fotoğraflarım içinse tek bir alternatifim vardı: Gökçe Pehlivanoğlu. Gökçe'yi Uğur benden daha çok tanır. Aylardır arayıp sorsana dememe rağmen, Uğur tam bir erkek rehavetiyle ararız ya ne olacak deyip durdu. ARadığında ise artık çok geçti. Gökçe o gün çekiminin olduğunu söyledi. Gelin damat çekimini başka bir güne bırakalım o zaman dedik. Giyinir süsleniriz başka zaman çektiririz diye düşündük. Birkaç arkadaşımızdan sadece evde giyinme, evden çıkış anını falan çekmelerini rica ettik, hepsinin o gün bir takım işleri çıktı. Gökçe bizi son anda Duygu Yıldırım ile tanıştırdı. Duygu hem evdeki hazırlık fotoğraflarında, hem de gelin damat çekimlerinde çok olumlu bir hava verdi bize. Gerçi ben gelin damat fotoğraflarında şemsiyeler, yelpazeler falan istemiştim ama ayarlamaya zamanım kalmadı. Teoride fotoğrafları sonradan çektireceğimiz için, onları da ayarlamaya sonradan zamanım olur diye düşünmüştüm. Son dakikada fotoğrafları da aynı güne sıkıştırınca zamanım kalmadı alışveriş yapmaya. Ama fotoğraflara bakınca gördüm ki çok güzeller:) Buradan Gökçe ve Duygu'ya da çok teşekkür ediyorum.Düğün günümüzde de fotoğraf çektirmek için bolca zamanımız oldu. Çekimlerde ben çok eğlendim.

Düğün günü çok çok sıcaktı. Akşam bile hava sıcaklığı hiç düşmedi. Bütün gece dans ettim, ama sıcaktan bir müddet sonra herkes gibi ben de pes ettim. Gene de düğün sırasında ve düğünden sonra da aldığım tepkilerle anladım ki herkes çok eğlenmiş, herşeyden çok memnun kalmıştı. Biz de halimizden çok memnunduk. Uğur dans etmek istemediği için ilk dans büyük bir dertti bizim için. Ders alalım istedim yanaşmadı, dayıma gidelim dedim istemedi, biz çalışalım dedim ben beceremem dedi. Ama yavaş bir şarkı da seçmek istemedi. İlk dans olayı bizim için tam bir kabustu. Sonuç olarak DJ'imizin verdiği bir CD yardımı ile Wet Wet Wet'ten Love is all around'u seçtik. Buyrun burdan dineyin yazının devamında:
Zaten Love Actually'nin OST'sinde de yer almıştı, şarkıyı çok seviyorduk. Sahneye çıkmadan 5 dakika önce şöyle yapalım böyle yapalım diye konuştuk. Dans ederken de dayımın sahne kenarından verdiği sufle ile;) herkesin beğendiği, ve hatta ders mi aldınız siz dediği bir dansımız oldu. Bakalım daha videoyu izlemedim, ne kadar başarılı olduğumuzu bilemiyorum:P

Balayı için İspanya'ya gittik. Maceralı İspanya turumuz ve fotolar yarından itibaren şuradan ve buradan okunabilirler.

Bu arada bir haber vereyim. Eyvah Eyvah'ın DVD'si çıkmış.

Bir de size bir soru: Gossip Girl Amerika'da insanların giyim zevkini değiştiren, trendsetter bir dizi. Peki buradaki çakma Gossip Girl olan Küçük Sırlar'da neden kimse düzgün giyinemiyor? Nerde Blair Waldorf, nerde bu Arzu? Bir de Küçük Sırlar'la ilgili Lale'nin yorumunu yazmadan geçemeyeceğim: Selena Acemi Cadı'ya karşı:p Satırlarım biterken televizyonda Küçük Sırlar olduğu için bu yorumlara giriştim:)


Görüşmek üzere.
İyi geceler

Yorumlar

  1. merhaba
    gelinlik kumaş arama maceranızdan sonra gelinliğim nasıl olduğunu çok merak ettim kim dikti?ve nasıl bir gelinlik oldu ama resimlerine ulaşamadım gelinlikli resimlerinizi beklerdim bu postta:::))))))))
    bir de anlatımınız yalın ve anlaşılır tebrikler fotoğrafçılık ve yazı ikisi bir arada güzel gidiyor bende beklerim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. merhaba;

      blogger ve google değiştiğinden beri o kadar çok şeyi kaçırmışım ki bu yorumu da şu anda gördüm. kusura bakmayın.

      Gelinliğimi sonuç olarak diktirmemiştim, Privenuptia'dan almıştım ama sanırım artık Türkiye'de satılmıyorlar. Bağdat caddesindeki dükknalarını kapattılar, sanırım Nişantaşı'ndakini de.

      Gelinlikli resimlerimi koymak nedense hiç içimden gelmemişti. Hala da bütün dünyayla gelinlikli fotoğraflarımı paylaşacağımı düşünmüyorum açıkçası.

      Teşekkür ederim yorumunuz için.

      Sil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

MSA'da Pişirdim Evime de Getirdim

Merhaba; Toplanın şöyle etrafıma size çok güzel bir deneyim anlatmak istiyorum. Geçen hafta Seyahatperest Özge 'nin davetine uydum. Mutfak Sanatları Akademisi 'nde İtalyan Yemekleri Workshop'ına gideceğim benimle gelmek isteyen var mı dedi? Yemeklere baktım. Menüde el yapımı deniz mahsüllü fettucine, kuşkonmaz çorbası ve Marble cheesecake, amaretto ve bitter çikolatalı vardı. Kuşkonmaz çorbası ile ilgili bir fikrim yoktu, cheesecake ile zaten aram yok ama deniz mahsüllü fettucine beni can evimden vurdu. Zaten önceki hafta internette birkaç tarif okumuştum ama açıkçası hangisini pişireceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bir de bu deniz mahsülleri ucuz değil sonuçta. Benim de yemekle çok iyi bir ilişkim olmasına rağmen çok vardır beceremeyip çöpe atmak zorunda olduğum yemekler. O yüzden de bu deniz mahsüllerine hep mesefali yaklaştım. Neyse. Menüyü görünce buna ben gitmeliyim dedim. Sağ olsun Özge'nin kedileri de öyle düşünmüş. Pazartesi workshopa katılmak için benim gid

Beyazlı Kadın

Bir süredir okuduğum kitapları hiç yazmadığımı fark ettim. Hazır Beyazlı Kadın'ı yeni bitirmişken, kütüphanenin rafları arasında kaybolmamışken hemen yazayım bari dedim. Bu kitabı kitap klübümüzde okumuştuk, sanırım 3 kişi aldık sadece. Benden önce Bellanomisma okudu, diğer arkadaşımız okudu mu bilemiyorum. Ben esasında hayli kararlıydım, yazın sahilde okuyacaktım ama son anda aldığım kitaba Uğur el koyunca, (Zeno'nun Bilinci) elimde iki kitapla kalakaldım. Beyazlı Kadın ya da Karamazov Kardeşler.  Hadi dedim madem Bella çook beğendi, alayım raflardan da okuyayım. Wilkie Collins'in bu kitabı ilk gotik ve polisiye roman olarak geçiyormuş. Kitap yayınlandığında İngiletere'de öylesine büyük bir sükse yapmış ki Charles Dickens bile kıskançlık krizlerine girmiş Edward Drood'un Gizemi'ni yazmaya başlamış ama bitirmeye ömrü vefa etmemiş. Gerçekten de bir gizem olmuş sonu. Beyazlı Kadın İngiltere'de Limmerge Malikanesi'nde yaşayan iki genç kadına r

İçinden Deniz Geçen Şarkılar

Bülent Ortaçgil'e büyük bir aşk besleyen bir insan değilim. Ama yeni albümünün çok başarılı olduğunu okuyunca birkaç yerden ben de aldım. CD'yi alalı neredeyse iki ay oldu. Birkaç dinleme denemem başarısızlıkla sonuçlandı. Yeterlik sonra belki sakin sakin iyi gelir dedim ama kafam o kadar doluymuş ki hiç anlamamışım. Sonra da kaldırıp bir kenara koydum. Geçenlerde iphonedaki müzikleri değiştirirken bunu da eklemek istedim. Nasıl yaptıysam iki kere Bulutsuzluk Özlemi eklemişim ama Bülent Ortaçgil'i eklemeyi becerememişim. En sonunda tekrar update ettim önceki gece şarkıları. Dün de flüt dersine giderken dinledim bütün albümü. Derse saat 5 gibi gittim. Yürüyerek gideyim bari dedim. Hava ılıktı. Akşam üstünün romantizmi vardı, kulaklarımda da muhteşem melodiler. Bütün parçalarda bir deniz özlemi, balıkçılar, adalar, su altı, balıklar....Yani her parçanın içinden deniz geçiyor. Tadımlık olarak dinleyin ve hemen bu CD'yi edinin bence. Biterken karanfilli çay içiyorum. Mis g